Günümüzde bisiklet sporu yapmak isteyenlerin ne şartlarla karşı karşıya kaldıklarını bisiklet sporuyla ilgilenen herkes üç aşağı beş yukarı biliyor. Yinelemeye gerek yok. Büyük bir çoğunluk imkânsızlıklar içinde bu sporu yapmak zorunda kalıyor. Federasyonun "makbul sporcu"larından değilseniz ya da arkanızda büyük kapitalist firmaların sponsorluk desteği yoksa bu sporu yapmanız teknik olarak mümkün değil. Neyse bunları herkes biliyor zaten. Lafı uzatmanın âlemi yok!
Türkiye'de yarış koşmak istiyorsanız iki alternatifiniz var. Ya federasyonun düzenlediği yarışlarda koşacaksınız ya da özel firmaların, turizm organizatörlerinin düzenlediği ücretli gran fondo yarışlarında koşacaksınız. Federasyon yarışlarına katılabilmek için lisans çıkarmak zorundasınız. Lisans çıkarmak ücretli. Yarışlara katılmak için cebinizde bir miktar para olacak öncelikle. Yaptığınız hacamaların bir kısmını federasyon karşılıyor; fakat o da yarıştan sonra. Federasyon yarışlarına katıldıktan sonra verilen harcırah şaka gibi, o da yarıştan aylar sonra yatıyor hesaba. Ücretli gran fondo yarışlarında o da yok. Üzerine para veriyorsunuz. Yol yatak falan derken yarış masrafı 1000 liraya çıkıyor. Ödül var mı peki? Kuru bi madalya! Kemirirsiniz artık. Bir tane ödüllü gran fondo yarışı var. O da sadece ilk üçe girenlerin yarış masrafını karşılayacak miktarda. Özel gran fondo yarışlarının ekonomi politik değerlendirmesini daha önceki bir yazımda yapmıştım. İsteyen o yazıya bakabilir. Uzatmıyorum...
Fondocular da federasyoncular da kendilerine göre bir düzen kurmuşlar. Çarkları çeviriyorlar. Bu şartlarda bu sporu yapmaya çalışan ve "makbul olmayan sporcular" için bir yaşam alanı yok. Kendi ceplerinden yarışmak zorundalar. Kişisel gayretleri ile birkaç sağlam sponsor bulup da yarışmalara onların desteğiyle katılma şansına sahip olan o küçük azınlıkta iseniz yarışmaya devam edebilirsiniz. Yoksa birkaç sene içinde umutsuzluk içinde bisiklet sporunu bırakırsınız. Girdiğiniz her yarışta kürsü gören bir sporcu olsanız da bu sizi kurtarmaz. "Makbul olmayan sporcu" için sitem içinde hayat şansı yoktur. Eee, yâni bu düzen bisikletçiye hiçbir şey vermiyor; ama buna rağmen onun üzerinde bağlayıcı bir etkiye sahip. Bu nasıl bir saçmalık. Kendi paramla takım taklavat düzüp (bisiklet, ekipman, vs) yarışlara kendi cebimden yaptığım harcamalarla hazırlanıp gideceğim; benim kazandığım başarı ile başkaları prim yapacak, "Bakınız bisiklet sporu ne kadar da gelişti." diyerek ahkâm kesecekler... Yok öyle yağma! Madem parayı veren benim, düdüğü de ben çalmalıyım. Doğal olan budur. Eşyanın tabiatı budur.
Sistemden yakınmak düzeni değiştirmek için yeterli olmuyor. Çünkü her alanda olduğu gibi bisiklet sporundan da eleştirenler ciddiye alınmıyor, camiada sevilmiyor, dışlanıyor. Düzen böyle. Bu düzeni yıkmak ve yerine daha âdil ve hakkaniyetli bir düzeni kurmak için düzen dışı alternatifler yaratmak şart. Aksi takdirde yapılan her eleştiri, düzenin bir şekilde devamlılığını sağlayan sinek vızıltıları seviyesinde olacaktır. Sivil bisiklet yarışları organize edecek bir örgütlenme aşamasına geçiş yapmak için bisiklet sporundan dışlanan, yahut bisiklet sporuna ayrılan bütçeden hak ettiği karşılığı alamayan tüm bireylerin katılımıyla sivil yarışlar düzenleyerek bu bozuk düzene alternatif olabilecek nitelikte yarışlar örgütlemek için çabalamalıyız. Öyle ya? Mademki bu sporu kendi cebimizden yaptığımız harcamalar ile yapıyoruz, başkalarının düzeninin çark dişlileri arasında ezilmenin âlemi yok! Para vermedikleri gibi paramızı da alacaklar ve bütün bunlara rağmen istediklerini yaptıracaklar, öyle mi?
Federasyonu ve turizm şirketlerini aradan çıkaran birtakım yarış organizasyonları yapılmalı. Ya da bunun imkânları araştırılmalıdır. Federasyona ayak bastı ücreti ödemeden bisiklet yarışı düzenlemenin yasal bir çerçevesi var mıdır yok mudur mutlaka irdelenmelidir. Federasyon, sadece kendi adamlarını kayırıyorsa, yönetime biat etmeyen sporcuları ve bisiklet aktivistlerini dışlıyorsa, pastadan pay alamayan tüm bileşenler ortak bir paydada toplanıp kendi alternatif düzenlerini kurmalılar. Çünkü sürekli dışlandığın bir düzenin içinde kalmak o düzeni meşrulaştırmaktan başka bir şeye hizmet etmeyecektir. Bir şeylerin düzelmesini istiyorsak, öncelikle kendimizden başlayarak biz düzeltmek zorundayız. Hakkaniyet esasına uygun yarışları kendi elimizle düzenleyerek bu işe başlayabiliriz.
Düzen ücretli yarış diyorsa siz ücretsiz yarışlar düzenleyecek organizasyon yeteneği ve disipline sahip bir örgütlenme içinde olacaksınız. Ücretli yarışlardan yakınıyorsak bu yarışlara alternatif olan ücretsiz yarışlar organize etmeliyiz. Ücretsiz yarış düzenleyen birkaç fedakâr arkadaşımıza destek olmalıyız. Onların ücretsiz yarış düzenleme tecrübelerinden yararlanarak bizler de kendi şehrimizde ücretsiz yarışlar düzenleyebilmeliyiz. Yoksa ancak forumlardan yazarak sorumluları eleştirmekle kalır, ona buna yakınıp dururuz. Çözüm ne? Ondan söz etmek lâzım. Çözüme yönelik öneriler bulmak lâzım. Bu düzeni kuranlar ve düzenden beslenenler, doğal olarak kendi istekleri ile bu düzeni değiştirmek istemeyeceklerdir. Doğal olan bu. Düzeni devam ettirmek için direnecekler. Siz ise onlar değiştirmemekte ısrar ettikçe düzen dışında hakkaniyetli, âdil, alternatif bir yarış sistemi kurarak onların düzenlerini alt üst edeceksiniz.
Alley Cat'ler organize edeceğiz, pazar yerlerinde sprey boyalarla kritertum parkuru yapıp Red Hook Criterium benzeri pist yarışları yapacağız. Bunlardan ücret alacaksak bile dekontlarını netten paylaşacağız, harcama faturalarını paylaşacağız, şeffaf bir para akışını alenen ilan edeceğiz, kalan parayı da ister bir vakfa bağışlayacağız, istersek bu yarışların kurumsallaşması için sermaye yapacağız. Fakat bu son seçenekte bile her aşama şeffaf olacak, artan para ne kadar, kimlerin adına ortak hesaba atıldı falan hepsi netten açıkça ulaşılabilir olacak. Millet sizin kendi rantınız için bu yarışları düzenlemediğinizi bir kere açıkça görsün. Bakın işte o zaman o ücretli gran fondo ekonomisi 2 yılda çöker gider. Ne federasyon kalır ortada ne de rantiye şirketler.
Federasyon bu yarışlara izin vermez demeyin. Zaten izin istemeyeceksiniz. Adı üzerinde bunlar sivil yarışlar olacak. Her yerinden amatörlük akan yarışlar olacak. Ama bir kimliği ve kişiliği olacak. Varsın çipli kontroller olmasın, varsın sonuçlar 2 gün sonra açıklansın, ne gam! 60'lı, 70'lı yıllarda nasıl yapılıyorsa bu yarışlar öyle yapılsın. Ne kaybederiz? Maliyeti çok düşük tutarak da kaliteli yarışlar düzenlenebilir. Bisikletin amatör ruhu, ama her şeyden önemlisi bu sporun bir ruhu olduğunu kanıtlayan organizasyonlar yapılabilir. Neden olmasın?
Şu aşamada öyle yol kapatmalı büyük organizasyonların içine girecek bir durumda değiliz. Asfalt kalitesi bakımından iyi ve geniş pazar yerlerini kullanarak düşük bütçeli kriteryum yarışları ile işe başlayabiliriz. Trafiğe tamamen kapalı 2 kilometrelik bir parkur bize yetecektir. Yarışlar trafiğe kapalı bir alanda düzenleneceği için yasal bir izin gerekeceğini de zannetmiyorum. (İşin yasal boyutuna vakıf olan bir arkadaşımız bu konuda teknik destek sağlayabilir.) Katagorize edilmiş bu yarışlar haftasonları düzenlenerek karnaval havasında bir bölgesel yarış iklimi yaratılabilir. Bölgesel yarışların birincileri ulusal bir turnuvada yarışabilir. Binlerce kişinin seyirci olarak gelmesiyle birlikte o pazar yerleri bir şölen alanına döner. Bu duruma hiçbir firma sessiz kalamaz. Bisiklet tedarikçileri başta olmakla birlikte pek çok firma, her hafta binlerce seyirciyi çeken bir yarışa duyarsız kalamaz. Buradan başlanabilir diye düşünüyorum. Tabii ki farklı yarış önerileri de değerlendirilebilir.
Bu yarışlar 100 yarışçı ile başlasa yeterlidir. Bu yüz yarışçı sadece kendi çevresindeki tanıdıklarını bu alanlara çeken en azından her hafta 500 kişilik bir seyirci kitlesi orada hazır bulunur. Sosyal medyadan ve geleneksel medya araçlarından tanıtımı düzgün bir pr stratejisi ile yapılırsa binlerce seyirciyi bu alanlara çekmek mümkün olur. Çünkü pazar yerleri şehrin en merkezi yerlerinde bulunur, ulaşımı kolaydır, tuvalet falan da vardır. Her hafta oraya 500 kişinin geleceğini bilen esnaf ise bala üşüşen arılar gibi oraya çökecektir. Sucu, dönerci, köfteci, çaycı derken bir de bakarsınız ki orada bir yarış ekonomisi kendiliğinden kurulmuş. Şimdi bazı arkadaşlar diyecek ki "Hani kurumsal kimlik? Amele gibi bir yarış olacak yâni!" Evet, aynen öyle olacak! Kurumsal kimliği sallayaman, amatör yarışlar olacak bunlar. Ben yarıştan sonra üzerime havlu atan bir suvanyör istemiyorum. Çaycının iskemlesine çöküp bütün samimiyetimle "Lan Ahmet, son sprint kapısında beni nasıl da tokatladın!" muhabbeti çevirmek istiyorum.
Yeni sivil yarış sistemi kitleselleşince düzeni değiştirmemekte direnen tüm kurumlar kendilerine bir çeki düzen vermek zorunda kalacaklardır. Bu sivil halk yarışları her yaştan her sınıftan bisiklet tutkununu çektikçe o duyarsız kulaklarda birtakım çınlamalar hasıl olacaktır. Öleyazan bir bisiklet sporunun yasını şimdiden tutmak yerine onun ölmesine izin vermemek için elimizden geleni yapmalıyız. Doğanın ve bilimin bize öğrettiği sarih gerçek budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder