ÇORUM - ANKARA!
Uzun mesafe dayanıklılık turlarının hazırlık aşamasındaki en önemli kısım planlamadır. Kamucu, planlamacı bir kültürden geldiğim için bu konuda hiçbir sıkıntı yaşamadım. Gayet gerçekçi bir bakış açısıyla turun zorluk katsayısını analiz ettim ve rotada kendi form düzeyime uygun birtakım planlamalar yaptım. Nerede yemek yiyeceğim, nerede telefona şarj desteği alacağım, sıvı alımlarını nasıl düzenleyeceğim? Bunların hepsini kağıt üstünde planladım. Turun gerçekleşeceği güne kadar bu planda sayısız değişiklik yaptım. Ancak ana omurgada radikal bir değişiklik olmadı. Turu yapacağım günün hava sıcaklığına, nem durumuna baktım, rüzgârın yönü ve şiddeti hakkındaki tahminleri gözden geçirdim.
İkindiye doğru saat dörtte yola çıktım. Rüzgârı arkama alarak uzunca bir süre yol alacağımı bilmenin rahatlığıyla ortalama hızımı 30 km/s bandında sabitledim. Çorum ile Sungurlu arasındaki Koparan Yokuşu'na geldiğimde aynı tempo ile bir süre daha devam ettim. Yokuşun dik bölümünde hızım düştü. Fakat Yokuşu çıktıktan sonra Sungurlu'ya kadar iniş vardır. Bastım, gittim. Sungurlu Ocaklı Dinlenme Tesisleri'nde sağlam bir akşam yemeği yedim. Yaptığım plana göre Kırıkkale Köfteci Yusuf'a kadar bir şey yemeden yola devam edecektim.
Sungurlu ile Kırıkkale arasında kayda değer bir yokuş yoktu. Kısa iniş çıkışları olan klasik bir İç Anadolu yol profili karşımdaydı. En fazla 5 kilometrelik az eğimli kısa yokuşlar vardı. Beni fazla yormadı. Fazla yıpranmadan Kırıkkale'ye kadar geldim. Bu sırada rüzgâr yön değiştirdi. Sağ yan tarafımdan vurmaya başladı. Bisiklet üzerindeyken en sevmediğim rüzgâr yönü budur. Kafa rüzgârını bile severim ama sağ yan rüzgârdan nefret ediyorum. Sağdan vurdukça beni yolun soluna, yani ortasına doğru süpürüyor. Bu da kazalara davetiye çıkarıyor.
Kırıkkale merkezi geçtikten yaklaşık 10 kilometre sonra Yahşihan'da Köfteci Yusuf var. Orada Elmadağ meydan okuması öncesinde karnımı iyice doyuracağım. Teoride plana göre en az iki porsiyon köfteyi mideye indirdikten sonra o kalorileri yakarak yokuşu tırmanmak vardı. Boş mide ile yokuş çıkmam. Neyse... Olmadı. Gece saat 3 gibi Köfteci Yusuf'un önüne geldim ve kapı duvar. Her şeyi planlayan büyük planlamacı Fixeci Ali Dayı, bu sefer duvara tosladı. Köfteci Yusuf kapalıydı ve en yakın dinlenme tesisi Yıldırımlar'a bir saatlik yolum vardı. Oranın da açık olup olmadığı meçhuldü. Baskı altında hızlı karar vermem gerekiyordu. Ben de verdim. Yola devam ettim. Yaklaşık olarak bir saat sonra önüne vardığım Yıldırımlar da kapalıydı. Yine de enseyi karartmadım. Şükürler olsun ki kolay pes eden bir sapiens türü değilim (!) Elmadağ yokuşu boş mide ile çıkılacaktı.
Gözümü karartıp kendimi Elmadağ yokuşuna vurdum. Bonklamamak için her 5 dakikada bir birkaç yudum su içmeye özen göstererek, gücümü de kararında kullanarak tırmanmaya başladım. Elmadağ yokuşunu eski yoldan çıkmak zorunda kalsaydım kesinlikle benim için tur burada bitmiş olacaktı. Neyse ki yeni yol ve viyadük sayesinde eğim azaltılmış yol da kısaltılmıştı. Eskiden arabayla bile 45 dakikada çıkılan yokuşu, bisikletle yaklaşık olarak bir saatte çıkmayı başardım. Elmadağ'a birkaç kilometre kala, yol çalışması olan bölümde ışıklandırma yoktu ve benim de ışığımın pili bitmişti. Orada yoldan çıkıp orta refüje çarptım. Yokuş yukarı çıkarken hızım çok azaldığı için ciddi bir yaralanma olmadı. Birkaç çizik ile atlattım çok şükür. Bu olaydan sonra motivasyonum dibe vurdu. Son iki kilometreyi bisikletin üzerinde neredeyse yürüme hızında çıkarken pedallar ayaklarımın altında ağırlaşmaya başladı. Uzun mesafede motivasyon her şeydir. Sağlam motivasyon, boş mideyle bile Elmadağ yokuşunu size tırmandırır.
Elmadağ yokuşunu inanılmaz bir hızla indim. Bir an önce yemek yiyebileceğim bir yere ulaşmak için ayaklarımı kalpiyelerden çıkardım. Frensiz bir fixiede intihar denemesi gibi bir şeydi. O dik yokuşu nasıl indim, nasıl hayatta kaldım, bilemiyorum. Elmadağ yokuşunu indikten hemen sonra gördüğüm ilk benzinlikte durdum. İki adet soda, birkaç bardak çay ve iki adet bisküvi ile enerjimi yerine koymaya çalıştım. Benzinlikteki pompacı arkadaşlar ile yarım saat güzel bir sohbete daldık. Bisiklet üzerine güzel bir sohbet oldu. Her uzun turcuya sorulan klasik sorulara klasik yanıtlar verdim. En çok şaşırdıkları nokta ise bisikletin frensiz olmasıydı. Bundan sonra yol Ankara'ya kadar dümdüz sayılırdı. Kaybolan enerjimi yerine koymuş, sodalarla mineral takviyesi yapmıştım.
Saat 6 gibi buradan yola çıktım. Terimi soğuttuktan ve soğuduktan sonra yola devam ettiğim için biraz üşüdüm. Isınmak için her kısa yokuşta seleden kalkıp tempo yaparak ısınmaya çalıştım. Mamak'taki askeriyenin önüne geldiğimde ısınmaya başlamıştım. Oraya kadar ciddi seviyede üşüdüm. İç Anadolu böyledir işte. Yazın bile üşüyebilirsiniz. Tahminen iki saat sonra Aşti'de olacaktım. Turun en zor kısmı Ankara şehir içinde geçecekti. Daha önce de Ankara'da şehir içinde bisiklet sürme hatasını yapmış biri olarak bunun ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu Ankaralı bisikletçi dostlarımız kadar iyi biliyordum. Anlatmaya gerek yok. Memur şehri olarak bilinen bir şehirde sabah saat 6 ile 8 arasında şehir içi trafikte pedallamak çok riskli. İntihar teşebbüsü gibi bir şey.
Sonuç olarak sağ salim bir biçimde turumu tamamladım. Yorgun ve uykusuzdum. İyi bir kahvaltı yaptıktan sonra bisikletimi otobüsün bagajına atıp eve doğru yola çıktım. Frensiz bir fixed gear ile toplamda 245 kilometre yol yapmıştım. Gece yolculuğu yaz mevsiminde harikaydı. Güneşte yanmadım. Sabaha karşı biraz üşüdüm. Ama o kadar da olur yani. Sonuçta molalar dâhil 12 saate yakın bir süre yoldaydım. Fixed gearı sadece 50 kilometrelik gezinti turlarında kullanılabilecek bir bisiklet olarak görenlere unutamayacakları bir ders vermiştim. Onlar bu turumdan ders aldı mı almadı mı, bilemem. Ben dersimi verdim. Alan alır, almayan almaz. Dudaklarımda bir Yozgat türküsü ile (Dersini Almış da Ediyor Ezber) evim evim güzel evime döndüm. Daha otobüsteyken Denizli-İzmir arasındaki 210 kilometrelik turumu planlamaya başlamıştım bile...
Bu turumu gece yaptığım için fotoğraf çekemedim. Ama tura çıkmadan önce hatıra kalsın diye evin içindeyken yüklü haldeki bisikletimin fotosunu çekmiştim. Yukarıdaki makine odur.
Turun Strava kaydını aşağıya bırakıyorum.
Çorum - Ankara 245 km
Harika bir macera, yokuş aşağı fixie Ankara trafiğinden beter olabilirdi. Dişli oranlarını merak ettim, bir de kitapların başlıkları fotoğrafta çıkmamış
YanıtlaSil