13 Kasım 2025 Perşembe

BİSİKLETTE SARI YELEK KARŞITLARINA YÖNELİK POSTYAPISAL ELEŞTİRİ ETÜTLERİ

2022 yılında Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde birtakım değişiklikler yapıldı. Değişiklikler yapılmadan önce askıya çıkarılmış, kamuoyunun değişiklikleri incelemesi ve tartışması istenmiş, değişikliklerde usül ve uygulama konularında herhangi bir eksiklik ya da hata varsa giderilmesi için kamuoyuna yeterli bir inceleme süresi tanınmıştı. Buraya kadar her şey yeni bir yönetmelik çıkarmaya çalışan demokratik bir ülkenin standart teamüllerine göre işledi. İlginçtir, bu aşamadan sonra mesele başladı. Yönetmelik çıkmadan önce sesi soluğu çıkmayan sözde bisiklet sivil toplumcuları ve aktivistimsiler yönetmelik çıktıktan sonra yönetmeliği çıkaran siyasi iradeyi ve o siyasi iradeye bu değişikliği öneren bisiklet derneklerini gömmeye başladılar. E günaydın!!! Üsküdar'da sabah oldu. Yok yok Kadıköy'de sabah oldu. Aylarca askıda kalan taslak hakkında tek bir cümle etmeyen ne kadar aktivistimsi varsa birden galeyana gelerek bisikletlilere yönelik olarak yapılan değişikliklere karşı yazıp çizmeye başladılar. Film burada başlıyor işte. 

Neler demediler ki? Bu yönetmelik değişikliğinin bisikletli ulaşıma ağır bir darbe indireceğini iddia edenlerden tutun da bisiklet kullanımının düşeceğini hatta Türkiye'de bisikletin biteceğini bile iddia edebildiler. Trafikte bisiklet kullanırken sarı yelek kullanmayı zorunlu hâle getiren mevzuat değişikliği nedeniyle Türkiye'deki bisiklet kullanımının düşeceğini hatta hatta bu mevzuat değişikliğinin bisiklet kullanımının yaygınlaşmasına karşı bir darbe olduğunu iddia edenler olmuştu. Yönetmelik çıkalı birkaç yıl oldu. Şimdi aklı selim ile yeni yönetmeliğin yarattığı “tahribatı” nesnel sonuçlara dayanarak inceleyebiliriz. Bakalım bisiklet kullanımına darbeyi kim vurmuş? Nasıl  darbe vurmuş, neden darbe vurmuş? 

Öncelikle bugüne kadar trafikte bisiklet kullanırken reflektörlü bir yelek ya da başka bir kıyafet giymediği için trafik polisleri tarafından durdurulup ceza yazılan tek bir bisikletli haberi okumadım. Yönetmelik çıktı; ama uygulamada hâlâ eski alışkanlıklar devam ediyor. Kolluk kuvvetleri bu konuda oldukça esnek. Bu açıdan bisiklete ve bisikletliye vurulan bir darbe yok. İkincil olarak reflektörlü kıyafet kullanımının zorunlu olmasının bisikletlilere ek bir maddi yük getireceğini, bunun da bisiklet kullanımını azaltacağını iddia ettiler. Ortalama bir reflektörlü yelek 100₺! Mahalle kahvesinde iki çay parası ediyor. En ucuz bisiklet lastiği bile 500+₺!!! Bu da olmadı. Reflektörlü yelek ya da başka bir reflektif kıyafet giyme zorunluluğunun getirilmesinin bisiklet kullanımını olumsuz etkileyeceğini iddia etmek akıl ve mantık dışı bir görüştü. Zamanında uyarmıştık; ama kerameti kendinden menkul bisiklet aktivistimsileri böyyük böyyük Avrupalı bisiklet aktivistlerinin Avrupa merkezcil bisikletli yaşam teorilerinin dar koridorlarında plaza üslubu ile teoriler kasmaya devam ettiler. Biz kimdik ki? Avrupa görmüş, elit, soylu ve seçkin bisiklet aktivistimsilerinin yanında “gara yağız Çorumlu” bir “atanamamış bisiklet aktivisti”nin sözüne itibar edilir mi hiç allasen???! 

Bisikletli ulaşıma asıl darbeyi ne vuruyor peki? Cümleyi düzeltelim. Hemi de böyyük böyyük Avrupalı bisiklet aktivistimsilerinin akademik jargonuna uygun bir üslupla soylulaştıralım. Bisikletli yaşama geçmesi olası bireyleri hangi mikromobilite araçlarına kaybediyoruz? Hah, şimdi oldu işte. Biz bisikletli yaşama geçmesi muhtemel bireyleri yönetmeliklere, tüzüklere kaybetmiyoruz. Sonuçta tüzüklerle çarpışa çarpışa büyümüş bir milletin çocuklarıyız biz. Bisiklete en büyük darbeyi otomobilci propaganda vuruyor. Bisikletin fasfakir sefillerin ulaşım aracı olduğuna yönelik yaygın sosyolojik algılar bisiklete en büyük darbeyi vuruyor. Bisiklete binmemek için, yahut bisiklete binerek kendini küçük düşürmemek için diyelim, her şeye binecek durumda bir halkımız var. Peki bisiklete binmemek için nelere biniyorlar? Bisiklete en büyük darbeyi neler vuruyor? Biz bisikletli kitleyi kimlere kaybediyoruz. Açıklayalım:

1. Elektrikli bisikletler: Herhangi bir şehirde merkezi konumdaki bir ortaokul ya da lisenin çıkış saatinde okulun önüne gidin ve bekleyin. Zil çaldıktan beş dakika sonra okul bahçesinden kaç tane elektrikli bisiklet çıkacak parmakla sayın. Sayamayacaksınız. Ben bir Orta Anadolu küçük şehri olan Çorum'da saymayı denedim, sayamadım. Trafikte seyrederken kaç tane elektrikli bisiklete denk geliyorsunuz. 7’den 77’ye kadar binlerce kişi elektrik motoru desteği bulunan elektrikli bisikletlerle ulaşım ihtiyacını karşılıyor. Hiçbiri de ne bir sarı yelek ne de reflektörlü başka bir şey giyiyor. Kimsenin de umrunda değil. Polis çevirip ceza falan da yazmıyor. Ben şimdiye kadar trafik polisi tarafından çevirilip Karayolları Trafik Yönetmeliğine muhalefet yüzünden bunlara ceza yazıldığını görmedim. Profesyonel bisikletli kuryelik yapanlar hariç. Onlara ceza yazılıyor; çünkü bu işten dehşet paralar kazanıyorlar. Doktordan fazla para kazanan bisikletli kuryeler var. Geçelim. 

2. Motosikletler: Biraz birikimi olan bireyler kent içi ulaşımını sağlamak için motosikletlere yöneliyorlar. Yahut kent içi ulaşımda hem kullanımı pahalı olan hem de hantal kalmaya başlayan arabalarını bırakıp motosiklete yönelen büyük bir kitle var. Kimse daha sürdürülebilir, daha çevreci ve daha sağlıklı bir ulaşım aracı olarak bisiklete yönelmiyor. Araba alabilecek parası olan araba alıyor, onu alamayan motosiklet alıyor, onu da alamayan elektrikli bisiklet alıyor, onu da alamayanlar elektrikli scooter alıyor, onu da alamayan son çare olarak bisiklet alıyor ya da toplu taşıma kullanıyor. Bugüne kadar sarı yelek ve kask zorunlu oldu diye bisikleti bırakan bir kişi dahi görmedim; ama parayı bulur bulmaz bisikleti bırakıp diğer ulaşım araçlarına geçen binlerce kişi tanıdım. Biz bisikletli kitleyi zorunlu hâle getirilen üç kuruşluk sarı yeleğe değil metropol trafiğinde araçların arasından uçarcasına akıp giden motosikletlere kaybettik. 

3. Enflasyon: Son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon, tüketicilerin satın alma alışkanlıklarında tedavisi mümkün olmayan tahribatlar yarattı. Birikim yapan insanların büyük bir kısmı parasını enflasyona ezdirmemek için önce ev aldı. Eve parası yetmeyenler, hiçbir şekilde araba almak gibi bir niyetleri olmamasına rağmen birikimleri enflasyon ile erimesin diye gidip araba aldılar, cumhuriyet tarihinde görülmemiş araba satış rakamlarını son iki üç yılda gördük, her yer araba doldu, küçük şehirlerde bile trafik sorunu oluştu. Arabaya parası yetmeyenler ise ileride fiyatı artar da para kazanırım diye motosiklet aldı. Yüksek enflasyon yüksek ahlâksızlık yarattığı gibi yüksek bir ahmaklık da yarattı. Dünyada hiçbir ekonomi teorisyeni bir tüketim aracının enflasyona karşı tasarrufları ve birikimi koruduğunu iddia etmemiştir. Oysaki sosyal medyada malın biri araba fiyatları uçacak kaçacak, paranız pul olacak dese hemen bankalara koşup paralarını çekip arabaya yatıracak düzeyde ahmaklar türedi. Sonuç? Son bir yıldır ikinci el araba fiyatlarına baktığımızda enflasyona karşı paramızı korumak şöyle kalsın çok ciddi bir reel gerileme var. İkinci el araba piyasasında yaprak kımıldamıyor. Herkes arabasını yüksek fiyattan satmaya çalışıyor; ama o arabaları o fiyattan alacak süzme geri zekâlı alıcıların soyu tükendi. İkinci el arabadan para kazanacağım diyenlerin hepsi malda kaldı, nakite dönemedi ve paraları pul oldu. Enflasyona karşı parasını korumak için altın bilezik alan mektep medrese görmemiş tırnak içinde cahil nenem ise birikimini dört katına çıkardı. Bu konuda kitap bütünlüğünde uzun yazar çizerim; ama burada bu kadar gömücülük yeter. 

4. Konformizm: Kim ne derse desin bisiklet zahmetli bir ulaşım aracı. Kullanıcısını çalıştırmadan bir kilometre yol gitmesine izin vermiyor. Kullanıcısını hantallaştırarak ahmaklaştıran diğer ulaşım araçlarına karşı bisiklet, kullanıcısına hem fiziksel hem de zihinsel bir bilinç aşılıyor. Bu konuda İvan İlyiç adlı muhterem ve çok saygıdeğer emmimiz, Enerji ve Eşitlik adlı kısa ama etkili risalesinde uzun uzun yazarak bu durumu açıklamaya çalışmıştır. Merak edenler okusun, iyice dersini bellesin. (Bakın meselâ, Hollanda'dan bisiklet teorisi ithal eden güççük burjuva teorisyenleri, bisikletli yaşam teorisinin temel felsefi kitaplarından biri olan bu kitabın adını bile anmazlar.) Bisikletin en büyük düşmanı modernizm ve onun yarattığı konformist yaşam zihniyetidir. Bisikletle işine giden biri, bu konformist dünyada yaşayan bireylerin zihniyetine göre gereksiz yere kendini yoran bir akılsızdır. Biz bisikletli kitleyi yönetmelikle zorunlu kılınan sarı yeleğe ya da kaska değil bu konformist zihniyete kaybediyoruz. 2 bin motorlu jeep ile AVM'deki spor salonuna gidip saatlerce hamal gibi ağırlık kaldıran akıllı bireyler, işine bisikletle giderek spor yapan ve üstüne üstlük tasarruf ederek birikim yapan bireyleri ahmak olmakla suçluyorlar. Öyle bir çağ ki bu çağın akıllısı ahmaktır, ahmağı ise akıllıdır. 

Kim takar bisikletli ulaşım için bisiklet kullanan fakiri? Ayda 150 bin ₺ fatura kesen motosikletli ve bisikletli kuryelere ceza yazıp devlet hazinesini doldurmak varken araba almaya gücü yetmediği için bisikletle ulaşım ihtiyacını karşılamak zorunda olan fasfakir birinin reflektörlü yelek giyip giymediği ya da kask kullanıp kullanmadığı kimsenin umurunda olmuyor. Bu nedenle yaklaşık olarak üç yıldır yediden yetmişe binlerce bisikletli kafasında kask, sırtında reflektörlü kıyafet olmadan rahat rahat bisikletini sürebiliyor. Motosikletliler ile arabacılar trafikte birbirine girerken bisikletliler sessizce aradan sıyrılıp işine, okuluna, gitmek istediği herhangi bir yere gidebiliyor. Şiişşşşşt ses etmeyin. Kimseyi duruma ayıktırmayın. Her zaman söylerim, bazen besin zincirinin en dibinde olmak bir avantaj yaratır. Ülkemizde ulaşım hiyerarşisi zincirinin en alt kategorisinde yer alan bisikletliler de yönetmelik, kolluk gücü, akmayan trafik, motorlu taşıtlar vergisi ve benzeri bir sürü ıvır zıvırdan sıyrılabiliyorlar. Almanya'daki ya da Hollanda'daki gibi kalabalık bir kitle olsak hiçbirimizi ışık olmadan, kask olmadan, reflektörlü yelek falan olmadan trafiğe çıkarmazlar, çıkanları da çıktığına pişman ederler, ceza manyağı yaparlar, vergiye boğarlar. En güzel yeri dibidir. “Bu yüzden diplerden örgütlenmek iyidir.” (Ali Özgür Özkarcı, Politik Doğruculuk İçin Aerobik) 

İstanbul gibi 16 milyon nüfuslu metropol bir şehrin entel dantel bireyleriyle meşhur bir ilçesi olan Kadıköy'de bile 100 kişiyle Critical Mass yapmayı bir marifet sayan küçük burjuva şebeklerinin, plazalardaki uluslararası şirketlerin komprador patronlarına kölelik yapan beyaz yakalı eşşeklerin bisikletli devrim yapmasını bekliyoruz. Köle genetiği taşıyan bireylerden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bireyler türeyemez. Asıl bisiklet devrimini ise Anadolu'da bisiklet kültürünü yaymak için mücadele eden yerel bisiklet aktivistleri örgütlüyor. Çankırı'da üç çocuk annesi olan 45 yaşındaki başörtülü anneleri bile bisiklet turuna getirebilenler, Söke'de suça sürüklenme ihtimâli olan ailelerin çocuklarıyla İyon dönemi antik kentlerine bisiklet turları düzenleyenler, Diyarbakır'da engelli bireylerle engelsiz spor etkinlikleri örgütleyenler bisiklet devriminin bayrağını yükseltiyorlar. Konya'da seksen yaşındaki ak sakallı dedeleri bile bisikletiyle Filistin'e destek mitingine getirmeyi başarabilen, her gün çocukları okullarına bisikletle götürüp eve sağ salim getiren Anadolulu bisiklet aktivistleri bisiklet kültürünün bayraktarlığını devralmıştır. Çürüyen ve yozlaşan metropol insanının boşalttığı tüm mevzilere Anadolu insanı girmeye başladı artık. Selin akışı nasıl engellenemez ise Anadolu'dan yükselen bisikletli yaşam kültürünün metropollerinizi kültürel olarak kuşatmasını da engelleyemeyeceksiniz. Hollanda'dadan, Almanya'dan İsveç’ten bisiklet teorisi ithal edenlerin devri kapanmıştır. Artık Anadolu konuşacak siz de efendi efendi susup dinleyeceksiniz. Haddinizi, hududunuzu bileceksiniz. Bu kadar… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder