Şöyle düşünelim. Beş yaşındaki çocuk da koşuyor ama onun yaptığı faaliyet atletizm sporu olarak kabul edilmiyor. Gran fondocular da bisiklet sürüyor; ama yaptıkları şey bisiklet sporu ya da yarışı değil. Bir turizm faaliyeti olabilir, bisiklet etkinliği olabilir, ama yarış değil ama bisiklet sporu değil. Rekreasyon etkinliği derseniz ona da tamam derim. Ama yarış ya da spor başlığı altında bunların ele alınmasını asla kabul edemem. Peki benim bu yargım ne zaman değişir? Gran fondo etkinlikleri ile bisiklete başlayan bir çocuk, profesyonel bisiklet sporuna geçiş yapıp Ahmet Örken gibi bir bisikletçi olabilirse fondolar hakkındaki bütün düşüncelerim değişir. Hayatta sınamamış fikir çöptür, fikri şekillendiren hayatın nesnel gerçekliğidir. Nesnel gerçeklik değişirse fikir de değişir.
Bisiklet camiasındaki bazı arkadaşlar gran fondoları futboldaki alt liglere benzetiyorlar. Peki, gran fondolar futboldaki alt liglere benzetilebilir mi? Hayır, bu öyle bir şey de değil. Bisiklet sporunda alt lig denen olgu günümüzde hiç yok. 60'lı 70'li yıllarda yapılan bölgesel yarışlar vs alt lig olarak kabul edilebilirdi. Sözgelimi Tornacı Hüsamettin'in oğlu Hıdır'ın komşusundan emanet aldığı bin liralık çelik bisikleti ile ücret ödemeden katılıp da yarışabildiği bir yarış değil bunlar. (70’li yıllarda bisiklet sporuna böyle başlayan bir demircinin oğlu Balkan Şampiyonu oldu. Bkz Erol Küçükbakırcı) O zamanlar alt lig benzeri bir oluşum Türkiye'de vardı ve bu oluşumlar bisiklet sporunda başarıyı getirdi. Bugün yok, ayrıca bisiklet federasyonu da bunu becerebilecek seviyede adamlar tarafından yönetilmiyor zaten. Geçelim.
İlk olarak şunu söylemeliyim ki Hollanda'da Belçika'da 5 bin kişinin katıldığı fondolar gördüm, duydum, biliyorum. Yazıyla da yazsan rakamla da yazsan beş bin (5000) çok büyük bir sayı. Adamlar ülkelerindeki bisiklet kültürünü öyle bir seviyeye taşımış ki bir gran fondoya beş bin kişi taşıyabiliyorlar. Biz ise gran fondonun ülkemizde olmayan bisiklet kültürünü geliştirmesini bekliyoruz. Adamlar öküzü arabanın önüne koşuyorlar, bizim yaptığımız gibi arabayı öküzün önüne koşmuyorlar. Yapılması gereken önce bisiklet toplulukları, okul eğitimleri, sonuç alıcı sosyal sorumluluk projeleri ile bisiklet kültürünü geliştirmektir, daha sonra gelişen bu bisiklet kültürünün üzerine de bir üst yapı kurumu olarak gran fondoyu yerleştirmektir. Benim yukarıdaki yargılarım Türkiye'deki gran fondolar ile ilgilidir. Buradakiler yarış da değil spor da değil. Ne olduğu da belli değil. Herkes kendi kafasına göre bir yorum yapıyor.
İkinci nokta ise şudur: Biz bu ülkede her şeyi Avrupa'daki örneklerine birebir benzer yapmak zorunda değiliz. Bizim ülkemizin koşulları çok farklı. O hâlde kurallar da bu koşullara göre yeniden tasarlanmalıdır. Sözgelimi Almanya'da muz yetişmiyor, orada muz yetiştirmek ne kadar mantıklı ise bizim ülkemizde de Avrupa fondolarına benzer organizasyonlar yapmak mantıksız. Bizim ihtiyaçlarımıza göre bunları tasarlamalıyız. Bizim ihtiyaç düzeyimiz, ruhuna el Fatiha okunacak seviyeye düşürülmüş bisiklet sporunu tekrar ayağa kaldırmak, öncelikle bir olimpiyat madalyası kazanmak, daha sonra ise üç büyük tura bisikletçi göndermek... Fondolar buna hizmet edecek biçimde tasarlanmalıdır.
Yaklaşık olarak on yıldır Türkiye'de gran fondo yapılıyor, buralardan yetişen tek bir profesyonel bisikletçimiz yok. Evet, gran fondolar beyaz yakalı amatör bisikletçi sayısını arttırdı; ama bunlar da olimpiyat koşacak yaşı çoktan geçmiş kerli ferli, ensesi kalın tipler. Bugün pro olan bütün Türk bisikletçileri alt yapı takımlarından büyük fedakârlık ve zorluklarla yetişen gariban halk çocukları. Bir iç lastiği beş kere yamayıp antrenman yapa yapa bu seviyeye gelmişler. Fondoların bu çocukların üzerinde bir gram katkısı yok. Anadolu'daki dört beş fedakâr antrenör dışında kimse de bu çocukları sallamıyor. Fondocular büyük büyük bisikletçi, bu çocuklar ise sporun ötekileri... Fondo birincilerine binlerce liralık hediyeler verilirken bu çocuklara kupkuru bir teneke madalya veriliyor ki tanesini 30 liraya istediğiniz kırtasiyede yaptırabilirsiniz. Böyle bir çifte standart kabul edilebilir mi?
Ayrıca Avrupa'da yapılan gran fondolar ne kadar bisiklet yarışıdır? Avrupa'da yapıldığı biçimi ile gran fondoları bir bisiklet sporu türü olarak kabul edebilir miyiz? Bu konu dahi tartışmaya açıktır. Avrupa'da düzenlenen fondoları "bisiklet yarışı" yahut "bisiklet sporu" olarak değerlendirmek ya da değerlendirmemek benim haddim de hakkım da değil. Onu o ülkenin bisikletçileri değerlendirecek. Ben benim ülkemin koşulları ile fondo mantığını birleştirmek derdindeyim.
1. Bazı arkadaşlar diyor ki gran fondolar da olmasa ülkemizde bisiklet adına hiçbir şey yapılmayacak. Peki, gran fondolar da olmasa bisiklet adına yapılacak pek bir şeyin olmaması da acınılası bir durum değil midir? Kim düşürdü bu ülkede bu sporu bu seviyeye kadar? Bu çöküşün sorumlusu kim? Bu çöküşün nedeni ne? Bu sporun bu seviyeye düşürülmesini kabullenmeli miyiz?
2. Arkadaşlar diyor ki gran fondolara binlerce kişi katılıyor, bu kadar çok kişi katılıyorsa bunları bisiklet sporu olarak kabul etmeliyiz. Her sene Ayder Yaylası'nda geleneksel olarak düzenlenen tahta araba yarışlarına da binlerce kişi katılıyor, hatta Çeşme Gran Fondo’dan daha fazla katılımcı ve izleyici var o yarışlarda, o halde bu etkinliği de "spor" yahut "yarış" olarak kabul edebilir miyiz? Mesela Ayder Tahta Araba Rallisi adıyla Türkiye Otomobil Yarışları Federasyonu’nun yarış takvimine bunu yerleştirebilir miyiz? Böyle düşününce ne kadar komik geliyor değil mi? Ama benzer durum bisiklet sporunda gran fondolarda da var, ama ona kimse gülmüyor.
3. Bazı arkadaşlar da diyor ki Türkiye'de düzenlenen federasyon yarışları gran fondolardan daha kalitesizdir. Federasyon yarışlarının fondolardan daha kalitesiz olmasının sorumlusu kimdir, devlet destekli bir kurumun yaptığı etkinliğin alelade bir turizm şirketinin düzenlediği etkinlikten daha kalitesiz olmasının sorumlusu kimdir?
Gran fondolara katılan bisikletçilerden bir katılım ücreti alınıyor, alınan ücretin de bir kısmı Türkiye Bisiklet Federasyonu'na aktarılıyor. Gran fondolardan elde edilen gelirin tamamı şeffaf bir şekilde ve liyakat esasına göre alt yapıdaki bisiklet takımlarına aktarılsın, bir daha federasyon aleyhinde cümle kurmam. Namus sözü veriyorum. Şart olsun. Ama bunu yapamayacaklarını da biliyorum; çünkü mecburiyetleri var. Onları o koltuklara getirenlere verdikleri maddi ve manevi sözler var. Yapamazlar.
Antalya'da 10'dan fazla fondo düzenlendi bu güne kadar. Bugün Antalya gibi bir yerde alt yapıdan bisiklet sporcusu yetiştirmeye çalışan hocalar ne bulursak çocukları ona bindiriyoruz, elimizde antrenman yaptıracak doğru düzgün bisiklet bile yok diyorlar. Bisikletler farklı, ekipmanlar farklı, formalar farklı, kasklar farklı… Bugüne kadar saysak, Kapadokya Gran Fondo’dan başlasak mesela, 50’yi geçen sayıda gran fondo yapılmıştır bu ülkede. Bir gran fondodan elde edilen gelirle bir çocuğun bisiklet malzemesi masrafları çıksa idi bugün 50 çocuğu bir örnek tepeden tırnağa donatıp yarışa çıkarabilirdik. Yapıldı mı? Hayır! Yapılacak mı? İnanmıyorum. Herhangi bir Yıldız A ya da Yıldız B kategorisi yarış start listesini elinize alıp bakın, 50 çocuk var mı? Yahut o rakama 50 çocuk daha ekleyin. Gördünüz mü nasıl gelişiyor bisiklet sporu?
Bazı arkadaşlar diyor ki triatlon federasyonu da ücretli yarışlar düzenliyor, triatlon branşında da katılımcılardan yarış ücreti alınarak yarışlar yapılıyor, onların yaptıkları spor oluyor da gran fondolar neden olmasın? Öncelikle triatlon federasyonu çok farklı bir zeminde yer alıyor. Bizimki ile aynı kefeye konulması bile triatlon federasyonu camiasına büyük hakaret olur. Avrupa'da yarış koşup derece alan sporcuları var. Her organizasyonları karnaval gibi... İnsanlar o yarışlara yarışmak için değil eğlenmek için gidiyor. Mesela gran fondoda ölen bisikletçiler var, siz triatlon yarışlarında böyle bir olay yaşandığını gördünüz mü duydunuz mu? Başkanları zaten marka olmuş bir adam. Triatlonun Talat Tunçalp'i olacak. Efsane başkan diye anılacak. Paraları nereye harcarız değil nereden para kazanır da kazandığımız bu parayı triatlona yatırırız derdindeler... Mesela bizim Siverek'te bisiklet takımımız var, çok çalışkan ve inatçı bir hocaları var, aslan gibi çocuklar yetiştiriyor. Bu takım triatlon branşında olsa idi ne yapılır ne edilir bu takıma para bulunur, malzeme bulunur, bir yerlere gelmeleri sağlanırdı.
İkinci bir önerim de şudur: Bisiklet Federasyonu kendi yarışlarını özelleştirsin, kendi yarışlarını ihale usulü bisiklet turizmi şirketlerine pazarlarsın, bu yarışları da fondocular yapsın, ama profesyonel yarışçılar ile amatörler aynı parkurda yarışmasın. Mesela Türkcell Gran Fondo ile aynı gün farklı parkurlarda yarış koşulsun, elde edilen gelir minik ve yıldız takımlarına açık ihale usulü ile yerli bisiklet üreticilerinden bisiklet alınarak hibe edilsin. Beş yıl dibine kadar özelleşsin bisiklet sporu, beş yıl kâr amaçlı bir endüstri gibi çalışsın; ama kazanılan para ile de en az 25 alt yapı takımı finanse edilsin. Buna da varız. Üç büyük turun üçünde de bisikletçimiz yok, bu camia artık başarı görmek istiyor. Gurur duymak istiyor. Gran fondoda 2500 kişi start aldı vs vs bizi tatmin etmiyor artık. Olimpiyatta madalya, üç büyük turda bisikletçi görmek istiyoruz.
Ne zaman gran fondo ile ilgili aleyhte bir şeyler yazsam beni bu işleri bilmemekle suçlamak amacıyla Wikipedia’dan gran fondonun ne olduğunu anlatan bilgi sekmesi paylaşılır. Oysa burada bizim bilmediğimiz yeni bir veri yok. Hatta Gran fondolar hakkında bizim bildiğimiz fakat Wikipedia’da kaynak gösterilmemiş daha birçok içerik de mevcut. Gran fondo Wikipedia’da anlatıldığı biçimiyle tam olarak budur; fakat bizim ihtiyacımız bu mudur? Sözgelimi seneye 100 gran fondo yapılsa bu böyle dört yıl devam etse biz bir olimpiyat madalyası alabilecek miyiz? Üç büyük turda bir bisikletçimiz yer alabilecek mi?
Evet 100 gran fondo yapılırsa bisiklete yönelik hizmet ve mal sunan esnaflar ciddi paralar kazanacak, helal-i hoş olsun, Allah betini bereketini arttırsın; ama bisiklet sporuna gran fondonun somut katkısı ne olacak? Alt yapı takımlarının hocaları bisiklet yedek parçası satan bisiklet esnafları ile üç kuruşluk iç lastik için pazarlık yapmak zorunda kalmayacaksa isterse 1000 gran fondo yapılsın, benim açımdan sorun yok. Bisiklet antrenörleri federasyonun tanımladığı aynakol dişli oranlarını tutturabilmek için bisiklet esnafları ile İmalat-ı Harbiye’den kalma ilkel torna teknikleri kullanarak dişlilere takla attırmak zorunda kalmayacaklarsa yılda 2000 gran fondo düzenlensin, ona da razıyız!!!
Ek olarak Avrupa'da şöyle, Amerika'da böyle ezikliğinden bu milleti kurtarmak zorundayız. Bizde nasıl olacak? Biz bu spora kendi damgamızı nasıl vuracağız? Mesele budur. Japonya'da Keirin var, tek bir Japon da çıkıp Avrupa'da pist bisikleti böyle yapılmıyor, biz geri kafalı ve gelenekçi ezik bir milletiz edebiyatı yapmıyor. Keirin yarışçıları tenezzül edip de olimpik pist bisikleti branşında yarışmıyor bile, aksine Avrupa'da yıllarca profesyonel düzeyde yarış koşup madalyalar kazanmış pro bisikletçiler Japonya'ya gidip keirinci oluyorlar. Gran fondo yapısal olarak Türkiye'nin nesnel koşullarına uyarlanarak yeniden tasarlanmalıdır. Avrupa'da şöyle oluyor, biz de aynısını yapalım diye dayatmak akıl ve mantık dışı bir ahmaklık örneğidir. Kültür, tarih, ekonomi farklarını bir kalemde geçtim; bu ülkede yetişen hangi ürün Avrupa'da da aynı kalitede yetiştirilebilir? İç Anadolu'da zeytin tarımı yapmak kadar saçma bir şey bu. Orası Avrupa, burası Türkiye! Oranın nesnel koşulları farklı, buranın nesnel koşulları farklı. Gran fondonun yapısı bu toprakların insanlarının ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanmalıdır.
Gran fondo Avrupa'da şöyle, Amerika'da böyle edebiyatı yapanlar için son ve çarpıcı bir argüman paylaşarak yazıyı noktalıyorum. Türkiye'de koskoca Türkiye Bisiklet Federasyonu’nun başkanı gran fondo kürsüsünde ne arıyor? Avrupa'da herhangi bir ülkenin bisiklet federasyonu başkanı gran fondo açılışına katılıp boy gösteriyor mu, kürsüde ödül dağıtıyor mu? Avrupa'daki herhangi bir ülkenin federasyon başkanı bir yılda tüm kategorilerde 20 yarış düzenletmeyi başaramıyorken yılda 20 tane fondo düzenlenmesine önayak olup onları da federasyon faaliyet takviminde gösteriyor mu?
Şimdilik bu kadar… Ama devamı gelecek…