30 Nisan 2025 Çarşamba

STRAVA HEATMAP VERİLERİNDE TÜRKİYE BİSİKLETÇİLİĞİ

Dünya'da bütün bisikletçilerin aktif olarak kullandığı bir akıllı telefon ve yol bilgisayarı uygulaması var. Adı da Strava! Bisiklet camiası bu programı yakından tanıyor. Bilmeyenler için açıklayalım: Tüm dünyada bisikletçiler sürüşlerini bu programla GPS verileri aracılığıyla kaydediyorlar. Strava da bu verileri işleyerek bisikletçilerin kişisel gelişimlerine katkı sunuyor. Aynı zamanda o verileri arşivleyerek bütün dünya çapında bisiklet kullanımı konusunda fikir edinmemizi sağlayacak bir mega veri oluşturuyor. Bu verileri "strava heatmap" adını verdiği bir sistem ile kamuoyu ile paylaşıyor. Bu haritalama yöntemi ile hangi bölgelerde yoğun bir şekilde bisiklet kullanıldığını görebiliyorsunuz. Bu heatmap verilerini kişiselleştirilmiş bir biçimde görmeniz de mümkün. En çok şehrin neresinde bisiklet sürdüğünüzü de görebiliyorsunuz, bu da sizin kişisel heatmapınız oluyor, sadece ücretli kullanıcılar bu özellikten faydalanıyor. Ücretsiz kullanıcılar belli bir sınıra kadar heatmap verilerinden yararlanabiliyorlar. 

Strava'da "heatmap" adı verilen bir haritalama yöntemi var. Türkçe meali "sıcaklık haritası"! Bu haritalama yönteminde yoğun bir şekilde bisiklet kullanılan yollar sizin seçiminize göre mavi ya da kırmızı renkle gösteriliyor. Bir yolda çok yoğun bir bisiklet kullanımı varsa o yollar daha koyu bir renkle gösteriliyor. Bu haritadaki bir yol, sözgelimi koyu mavi ya da koyu kırmızı bir renk ile sınıflandırılmış ise o yolda birçok bisikletçi sürüş yapmış demektir. Bir yolda hiçbir renk göremiyorsanız o yolda çok fazla bisiklet süren bisikletçi olmamış demektir. Bir şehrin hangi caddelerinde yoğun bir şekilde bisiklet kullanıldığını görmek istiyorsanız heatmap verileri bu açıdan oldukça işlevseldir.

Şimdi heatmapı açalım ve ülkemizin verilerini diğer ülkelerle karşılaştırmalı olarak inceleyelim. 



Yukarıdaki fotoğrafta Strava Heat Map'ta İsrail ve Türkiye'yi aynı karenin içinde görüyorsunuz. İsrail'in güney bölgeleri, özellikle Kızıl Deniz'e doğru uzanan üçgenin olduğu kısımda çöl benzeri bir iklim egemen durumda. Buna karşılık ülke geneline göre daha seyrek olmasına rağmen o bölgelerde bile bisiklet kullanımının yoğun olduğunu görüyoruz, İsrail çölde dahi bizden daha fazla bisiklet sürüyor. İsrail'de çöl yollarında dahi yoğun bir bisiklet kullanımı olduğu apaçık bir biçimde göze çarpıyor. Bizim büyük şehirlerimizde dahi İsrail'in çöl yollarındaki yoğunluk yok. İsrail'in çöl olan bölgelerinde bile yoğun bir şekilde bisiklet kullanılıyorken bizim bisiklet şehrimiz Konya bile o yoğunluğu yakalayamıyor. Ülkemizde iklim koşulları bakmından yıl boyunca bisiklet kullanmaya en uygun şehirlerden biri olarak tasnif edilen Antalya bile İsrail'e yetişemiyor. Görme engelli değilseniz haritaya baktığınızda bunu siz de görebilirsiniz. Yeni bir şey bulmadık zaten, veri gayet açık bir biçimde ortada! 

Arada Kıbrıs ile Lübnan'a da bakınız. Bisiklet kullanımı noktasında Lübnan, Mısır ve Kıbrıs bile bizden daha iyi durumda...  Düşünün, Türk pasaportu ile dünyaya açılabilen, siyasi, askeri ve ekonomik bakımdan pek çok noktada Türkiye'ye bağlı olan bir ülkede (KKTC) bile bisiklet kullanımı Türkiye'den daha fazla! Lübnan'a da bir bakınız. Hatta haritayı küçültüp aynı kare içerisinde Antalya ile Beyrut'u tutarak karşılaştırma yapınız. Geçmişte iç savaş yaşayarak birbirini boğazlamış onlarca etnik ve dini gruba bölünmüş bir ülkede dahi bisiklet kullanım oranları bizden iyi bir durumda. Darbe ile iktidara gelmiş bir dikdatör tarafından çağdışı bir anlayışla yönetilen Mısır'da bile bisiklet kullanımı oldukça iyi durumda. Bu ülkelerin büyük bir kısmı günümüzden yaklaşık olarak iki yüz yıl önce bizim bir vilayetimiz yahut eyaletimizdiler. 

Bu veriler yanlış olmadığına göre biz nerede yanlış yapıyoruz da bu ülkeler bile bisiklet kullanımında bizi geçmeyi başarabiliyor? Yanıtlanması gereken asıl soru budur. Ama durun, ana füzeyi daha fırlatmadım. Bunlar havan topları idi. Şimdi sırada o var. Sıkı durun. Ateşliyorum. 



Birinci fotoğraf Strava Heat Map'ta Moskova'nın görünümü... İkinci fotoğraf ise İzmir'in... Moskova'da kışın -30 derece soğukta bile bisiklete biniliyor. İzmir'de kış gelince bisikletler balkonlara taşınıyor. İzmir'deki bisiklet aktivistimsileri hâlâ Hollanda'da bisiklet kültürü şöyle, Almanya'da bisiklet kültürü böyle diye size masal anlatmaya devam ediyor. "Rusya'da bisiklet aktivistleri -30 derece soğukta insanları bisiklete binmeye nasıl ikna etmişler?" diye soran var mı? Tabii ki yok, gelecekte de bu soruyu soran olmayacak. Çünkü Türk aydını Batı'nın gönüllü ajanı, tasmalı köpeğidir. Batı'da ne yapılıyorsa doğrudur, Doğu'da ne yapılıyorsa yanlıştır. Rusya da Doğulu bir millettir, o hâlde onlar da ne yapıyorsa yanlıştır. Aristo mantığı bulduğuna pişman oldu, kemiklerinin bile kalmadığı mezarında ters döndü. Kozmosun derinliklerinde bir yerde yaşamaya devam eden ruhu ızdırap çekiyor. Geri zekâlılığın tavan yaptığı noktalardan biri daha! Türkiye'deki tek bir bisiklet aktivistimsisi bile "Lan gardaşım, bu Ruslar -30 derecede nasıl bisiklete biniyorlar? Hele bir gidip de soralım, bu işin aslı astarı nedir? Nasıl becermişler bu işi de biz cennet gibi İzmir'de bile bunu beceremiyoruz?" diye sormuyor. Şaşırmamak lâzım aslında, zira "sorgulamamak" eylemi ilericisinden gericisine kadar ülkemizin millî bir sporudur. 

Yukarıdaki fotoğraf Hollanda'da çekilmiş. Fotoğraftaki dedemiz yürümek için baston kullanmak zorunda; ama bisiklet sürerek kent içi ulaşım ihtiyacını karşılamaya devam ediyor. Muhtemelen bir otomobil alacak kadar parası var. Hollanda'da en düşük emekli aylığıyla bile makûl bir otomobil sahibi olabilirsiniz. Bir otomobil sahibi olabilecek durumda olmasına rağmen bastonla yürüyor, bisikletle ulaşım yapıyor; ama yine de otomobile binmiyor. Neden acaba? Giyimine kuşamına bakarsak hâli vakti yerinde bir emmiye de benziyor ama hayırlısı... 

Müslümanın dedesi tabure kullanmadan on rekatlık namazı bitiremiyorken gavurun dedesi bastonla bile bisiklete biniyor. Müslümanın dedesi 60 yaşında elden ayaktan düşerken gavurun dedesi 85 yaşına kadar son derece aktif bir yaşam sürüyor. Gavurun dedesi beş yaşında başladığı düzenli "halk sporu"na 85 yaşına kadar ara vermeden devam ediyordu. Bizde ise çocuk oyunu olarak algılanan spor, okul bitince derhâl bitiriliyordu, sigortalı bir işe başlanıyordu. 

Ondan sonra "Allah'ım, kâfirler topluluğuna karşı Müslümanlara yardım et!" diye dualar ediyoruz. Ama hiç düşünmüyoruz: Kendisine yardım etmeyene Allah niçin yardım etsin? Gayret etmeyene Allah niçin tevfik ihsan eylesin? Ortaçağ boyunca gavurlarda sadece şövalyelerin spor yapabilme özgürlüğü bulunmaktaydı. Müslümanlar ise bütün bir Ortaçağ boyunca beşikten mezara kadar ok ve mızrak attılar, kılıç salladılar, ata bindiler; İslâm'ı yaymak için gerekirse yalın ayakla diyar diyar dolaştılar. Ortaçağ'da Müslüman toplumlarının gavurlara karşı mağlubiyeti yok denecek kadar az. 

Aklı olan kişi sorgular: Bütün dünyaya Audi, Mercedes-Benz, BMW, Wolkswagen satan Alman hükümeti kendi halkını niçin bisikletli yaşama teşvik ediyor? Bütün dünyaya Citroen, Peugeot, Renault satan Fransız hükümeti kendi halkını niçin bisikletli yaşama yönlendiriyor? Bütün dünyaya Ferrari, Lamborghini, Maserati, Alfa Romeo, Fiat satan İtalyan hükümeti kendi halkını niçin bisikletli yaşama zorluyor? Bütün dünyaya Bentley, Land Rover satan İngiliz hükümeti kendi halkını niçin bisikletli yaşama geçmeleri için teşvik ediyor, ne akla hizmet dört mevsim on iki ay yağmurlu olan bir ülkede bisiklet sporunun gelişmesi için milyonlarca sterlin harcıyor? 

Türkiye'de son yirmi yılda otomobili olmayan hâne kalmadı. Orta sınıf insanlarda bile hâne başına en az iki otomobil var. Ekmek almaya bile otomobil ile giden bir topluma dönüştük. Şehir içinde on kilometrelik mesafelerde bile yürümeye mecalimiz yok, toplu taşımaya biniyoruz. Türkiye'de son yirmi yılda kalp, şeker, tansiyon hastalıkları zirve yaptı. 50 yaşın üstünde olup da eklemlerinde kireçlenme sorunu olmayan yaşlı birey parmakla gösteriliyor. Camilerimizde tabure ile ya da oturarak namaz kılan yaşlı sayımız her geçen gün artıyor. Gavur kendi halkına kısa mesafelerde binmeyin dediği otomobili size niçin satıyor? Gavur kendi halkını satın almaları için teşvik etmediği bir malı size satmak için niçin kırk takla atıyor?

Bunların tamamında aklı olan insanlar için büyük işaretler vardır. Aydınlanmanın temel mottosu neydi? Hatırlayalım. "Sarpere Aude!" Mealen şu anlama geliyor: Aklını kullanmaya cesaret et! İki olasılık var. Ya aklımızı kullanmaya cesaretimiz yok ya da aklımızı kullanmaya niyetimiz yok. Bu geri kalmışlık başka bir cihetle açıklanamaz.

Bu geri kalmışlığın sorumlusu kimdir? Hollanda fantezileri kuran bisiklet aktivistimsilerimiz bir kere bile İsrail'deki bisiklet kültürünün gelişimi nasıl sağlanmıştır diye düşünmüş müdür? İnsanlarına çölde bile bisiklet sürdürmeyi başarabilen bir ülkede bisiklet aktivistleri hangi örgütlenme araçlarını kullanarak kitleyi bisiklete yönlendirmektedir? Hollanda fantezileri kuran bisiklet aktivistimsilerimiz yılın on ayı kış mevsiminin egemen olduğu Rusya'da bisiklet kültürünün gelişimi nasıl sağlanmıştır diye düşünmüş müdür? Rusya'da -30 derece soğukta yaşayan insanları bisiklete binmeleri için nasıl teşvik etmişler? 

Kopenhag zart zurt, Uttrecth kem küm... Bu temcit pilavına karnımız tok artık... Halka yalan söylemekten vazgeçin!  Dürüst olun dürüst! Strava heatmap verileri açık bir surette ortada işte. Bunları nasıl yalanlayacaksınız? Bugüne kadar Türkiye'de bisiklet kültürünü yaygınlaştırmak için kullandığınız yöntemlerin işe yaramadığını kabul edecek misiniz artık? Özeleştiri yapıp kamuya açık bir ortamda sorumluluğu üstlenecek misiniz? Yoksa yine bizim bisiklet derneğimiz, inisiyatifimiz, kolektifimiz, grubumuz bir harika diğer dernekler, inisiyatifler, kolektifler, gruplar çok berbat ve bizim çalışmalarımızı değersizleştiriyorlar edebiyatı yapıp başkalarını suçlamaya devam edecek misiniz? Bence ikincisini yapacaksınız. Bu ülkede kim sorumluluk üstlenmiş, kim özeleştiri yapmış, kim kamudan özür dilemiş ki siz yapasınız? 

Bu füzeler bir süre size yeter. İşsiz bir günümde bu konuda yazmaya devam edeceğim. Şimdilik benden bu kadar...