Ticaret savaşları ile dünya ticaretinde yeni bir düzen kuruluyor. Gümrük vergileri arttırılıyor, ülkelerin stratejik üstünlüğe sahip olduğu üretim alanlarına yönelik taktik müdahaleler artıyor. Küreselleşme dönemi biteli çok oldu. Artık serbest piyasa eğilimlerini tüm dünyaya egemen kılmaya çalışan neoliberal teorinin çöktüğü bir dönemde yaşıyoruz ve piyasada korunmacı eğilimler revaçta. Gümrükler arttırılıyor, Çin mallarının iç piyasaları talan etmemesine yönelik yapısal önlemler alınıyor. Ülkelerin zenginliğinin ülke içinde kalması için yapılması gereken ekonomik reformlar hızla devreye sokuluyor, bu amaca hizmet etmeyen yapısal sorunlar hızla çözülüyor ve dünya ekonomisi ticaret savaşlarına hazırlanıyor.
Piyasalarda ucuz ve bol dolar, düşük maliyetli kredi döneminin sonuna gelindi. Paranın bol olduğu dönemde aldıkları kredileri zor dönemleri düşünerek üretime yatıran ekonomiler ile betona gömen ekonomilerin arasındaki risk primi farkı kapatılamayacak boyutlara ulaşmak üzere. Jeopolitik risklerin yarattığı ekonomik maliyetler ile baş edebilme gücüne sahip güçlü ekonomiler için bile sıkıntılı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu dönemi üretim ekonomisine geçmek için bir fırsat olarak kullanmayı başaramayan ve öz kaynaklarla yüksek kaliteli üretimi gerçekleştiremeyen ülkelerin çok zor durumlarda kaldığını göreceğiz. Düşük teknolojili ürünlerle dünya piyasalarında var olma ihtimaliniz artık yok. Hızla yükselen maliyetlerin yarattığı baskıya karşı planlama ve devlet desteği olmadan özel sektörün tek başına direnebilmesi imkânsız. Bizim gibi düşük teknolojili üretim yapan ülkeler için çanlar çalıyor. Korunmacılık, yüksek gümrükler, ithal ikamesi dünya ekonomisinin gündeminde. Neoliberal cennet çöktü, devletlerin ekonomilere müdahale ettiği planlı ekonomik düzen geri döndü.
Genel çerçeveyi kısaca özetledikten sonra ülkemizdeki bisiklet endüstrisinin gelecekte yapması gerekenleri ve mevcut ekonomik düzenin yarattığı fırsatları irdelemeliyiz. Dünyada korunmacı eğilimlerin etkin olduğu bir dönemde dünya ekonomisine eklemlenmiş bir yerel ekonomi olan Türk ekonomisinin de korunmacı eğilimlerden uzak kalması mümkün değil. Bizim de gümrük vergilerimiz artacak, ki artıyor. Gümrük vergilerini arttıran ülkeler arasında liderliği ABD alırken bizim de sıralamadaki yerimiz gayet iyi. Siz bu gümrük vergisi arttırımlarını Aliexpress'ten aldığınız ürünlerde açık biçimde görebiliyorsunuz. Bu diğer kalemlerde de aynı.
Gelecekte 2500 liraya karbon bisiklet kadrosu getiremeyeceksiniz. Artan vergiler yüzünden bu iş çok maliyetli olacak. Dolayısıyla dışarıdan aldığınız her şeyi ülke içinde üretmenize yönelik inanılmaz bir fırsat yakalayacaksınız. Rekabet edemediğiniz Çinli üreticilerin malları gümrük vergileri yüzünden yerli alıcılar için daha az cazip olacaklar. Ya da Çin'den almaya değecek bir fark kalmayacak arada. Bu koşullarda yerli üretim yapacak firmaların pazarda Çinli tedarikçiler ile rekabet edebileceği bir döneme giriyoruz. Eskiden bu mümkün değildi. Eskiden devlet destekli firmalara dayanan Çin ekonomisindeki bir üretici-tedarikçi ile devlet desteği olmadan serbest piyasa ekonomisi koşullarında rekabet etmek teorik olarak bile mümkün değildi. Artık mümkün. Çin devleti de bunun farkında olmalı ki Bir Kuşak Bir Yol Girişimi ile mallarını dünya pazarlarına daha az maliyetle sunabilmenin yollarını arıyor.
Bisiklet firmalarımız bu küresel ekonomik koşulları bir fırsat olarak kullanıp yerli üretim seçeneğini devreye sokarak öncelikle iç pazarda ithal malların hakimiyetini yıkıp yerli üretim malların hâkim olduğu bir bisiklet piyasası yaratabilirler. Ticaret Savaşları'nın yarattığı küresel konjonktürde yüksek gümrük vergilerini yüksek maliyetli yerli üretimi dengelemek için bir fırsat olarak kullanabilirler. Ancak bunun için sektörel bazda devlet desteğine ve planlamaya ihtiyaç vardır. Aşağıda yapılması gerekenlere yönelik fikirlerimizi ve önerilerimizi sıralayacağız ve "Türk Bisiklet Endüstrisinin Ulusal Kurtuluş Savaşı" konu başlığını tartımaya açacağız. Aşağıda ortaya koyacağımız fikirler değiştirilemez, müzakere edilemez fikirler değildir. Bir sorunu çözmek için yapılacak tartışmayı başlatmak için öncelikle üzerinde tartışılabilir bir çözüm önerisi ortaya koymalısınız. Aşağıdaki çözüm önerilerini bu amaçla sıralıyoruz.
1. Üretimlerini Çin'de yapan yahut Çinli firmalara yaptıran bisiklet firmaları 5 yıl içinde buna son vermek için planlama yapmalıdır. 5 yıl içinde kademe kademe ithalata son verilmeli, yerli üretim oranı da kademeli olarak arttırılmalıdır.
2. Çelik, alüminyum, karbon, titanyum malzemelerin tamamından her bisiklet türüne uygun rekabetçi fiyatlarla yerli kadro üretimini sağlamak için gereken Arge çalışmaları yürütülmeli, bunların yerli üretimi konusunda yatırım yapan firmalara kamu desteği sağlanmalıdır.
3. Yerli bir vites setinin üretilebilmesi için planlama yapılmalı, bunu gerçekleştirmek için üniversitelerin teknik desteği sağlanmalı, ağırlık-sağlamlık-performans ölçütlerinde yabancı vites setleri ile kafa kafaya rekabet edebilecek yerli vites sistemlerinin üretim alt yapısı oluşturulmalıdır.
4. Yerli jant setlerinin üretimi için planlama yapılmalı, akıcı jant göbeklerine sahip hafif ve sağlam jant seti üretimini gerçekleştirmek için gereken imkânlar araştırılmalı ve bir an önce seferber edilmelidir. Otomobiller için yerli lastik üreten firmalar her kaliteden her bütçeye uygun bisiklet lastiği üretmeleri konusunda teşvik edilmelidir.
5. Karbon ve hafif alüminyum malzemeden gidon, gidon boğazı, sele, sele borusu gibi bisikleti tamamlayan parçalarının yerli imkânlarla üretilmesini sağlayacak yatırımlar için gereken imkânlar araştırılmalıdır. Bu parçaların tamamı yerli hammadde ile yurt içindeki fabrikalarda üretilmeli ve pazara sunulmalıdır. Kilitli pedal ve bisiklet ayakkabısı üretimi yapacak firmalar da özendirilmelidir. Bisiklet ayakkabısı konusunda kişiye özel üretim seçeneği değerlendirilmelidir.
6. Yurt içindeki bisiklet mağazalarında yerli üretim bisiklet ve yedek parça satılmasını özendirecek politikalar üretilmelidir. Yerli üretim bisikletler satan bisiklet mağazalarına vergi indirimi kolaylığı sağlanmalıdır. İç pazarda yerli ürün kullanım oranı %75'e çıkarılana kadar bu vergi indirimi politikasına devam edilmelidir. Yerli üretim bisikletler satan mağazalardan daha az vergi alma, prim ödeme kolaylığı, daha uygun fiyatlı enerji kullanımı dâhil her türlü ekonomik araç devreye sokulmalıdır.
7. Yurt dışından gelen bisiklet ürünlerine getirilen vergiler kademeli olarak artırılmalıdır. Yurt dışından çok sık bir biçimde ithal edilen bisiklet yedek parçalarının muadillerini yerli imkânlarla ürettikten sonra yurt dışından gelen yedek parçalara gümrük vergileri kademeli olarak arttırılmalıdır. Yurt içinde muadili üretilen bir bisiklet ya da bisiklet yedek parçasının ithal edilmesine engel olmak için gümrük vergileri oldukça yüksek tutulmalı, alıcılar için yerli ürün daha cazip ve ucuz hale getirilmelidir.
8. Yerli üretim bisikletleri sadece yurt içindeki pazarlara değil yurt dışındaki pazarlara da sunmalıyız. Kalite ve maliyet bakımından yurt dışındaki bisikletler ile serbest piyasada rekabet edebilecek ürünler üretilmelidir. Bu noktada kalite çok önemlidir. Kaliteli mal yabancı piyasalarda en iyi reklam aracı olacaktır.
9. Yurt dışı pazarlarda hedef ülkeler olarak Almanya ve Hollanda merceğe alınmalıdır. Hollanda ve Almanya pazarına hitap eden göbekten vitesli şehir bisikletleri alanında uzmanlaşılmalıdır. Bu pazarlarda en kötü ihtimalle %10 pazar payı hedefi ile işe başlanmalıdır. Kaliteli ve sağlam mazemeden üretilen mallarla pazara girilmeli, Türk bisikleti efsanesi yaratılarak diğer firmalar dünyanın en büyük bisiklet pazarı olan bu ülkelerde zor durumda bırakılmalıdır. Bu efsaneyi yaratmak ve dış pazarlarda tekelleşmek için her türlü kapitalist pazarlama yöntemi acımasızca kullanılmalıdır.
10. Yerli üretim yapan bisiklet fabrikalarının maliyetlerini düşürmek için vergiler, enerji maliyetleri, sosyal sigorta primleri konusunda indirimler sağlanmalı, fabrikaların ihracattaki payı arttıkça vergi düşürülmeli ve ticaret bakanlığı tarafından firmaya tanımlanan ihracat hedefi aşıldığında tüm vergiler sıfırlanmalıdır. Dış piyasaların birinde ya da birkaçında tekelleşme başarısına ulaşma ihtimali olan firmalar devlet bankalarının ortak mülkiyetine alınmalı, düşük kredilerle dış piyasadaki rekabet savaşında güçlü kılınmalıdır.
11. Bisiklet endüstrisinde kullanılan hammaddelerdeki yerlilik oranı planlı olarak kademeli bir biçimde arttırılmalı, 5 yıl içinde yüzde yüz yerli hammadde kullanarak üretime geçmenin imkânları araştırılıp bu hedefe yönelik planlamalar yapılmalıdır. Hammaddesini yurt dışından temin eden bir sektörün mevcut ekonomik koşullarda dış piyasayı bir kenara bırakalım iç piyasada dahi rekabetçi olabilmesi mümkün değildir.
12. Yerli üretim yapan bisiklet firmalarının kalifiye eleman ihtiyacını karşılamak için meslek liselerinde bisiklet üretecek ustabaşılar yetiştirmek için yeni programlar açılmalıdır. Bisiklet üreten fabrikalar belli bir noktada toplanabilirse o illerde "bisiklet meslek liseleri" açılmalıdır. Kadro, jant, vites seti üretimi ve tamiri konusunda uzmanlaşmış teknik eleman yetiştirilmeli, yerli üretim yapan bisiklet fabrikalarının nitelikli iş gücü ihtiyacı karşılanmalıdır.
13. Kişiye özel çelik ve karbon kadro üretimi alanında dünya pazarını domine edebilecek ustaların yetiştirilmesi için üniversitelerde ileri seviyede bisiklet kadro üretimi dersleri verecek bir "bisiklet üretim araştırmaları merkezi" kurulmalıdır. Dünyadaki kişiye özel bisiklet üretim piyasasında da etkin yer alabilecek efsane bisiklet ustaları yetiştirilmelidir.
14. Üniversitelerimizin teknoloji tasarım bölümlerinde bisiklet tasarımına yönelik dersler konulmalı, bisiklet üretimi yapan firmaların bisiklet tasarımı alanında uzmanlaşmış tasarımcı ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir planlamayla öğretim planları düzenlenmelidir.
15. Yerli üretim yapan her bisiklet firmasının bisiklet takımı kurması zorunlu tutulmalıdır. Kıta takımı düzeyinde bir bisiklet takımı kurmayan firmalara devlet desteği verilmemeli, takımı kapatan firmadan devlet desteği geri çekilmelidir. Firmaların ürettiği prototip bisikletler takım sporcuları tarafından her yol şartında kullanılarak sınanmalı ve takımdan sağlanan geri dönüşler ile bisikletlerde gerekli iyileştirmeler yapılmalıdır.
16. Yerli üretim bisikletleri kullanan bir procontinental bisiklet takımı kurulmalı, bu takımla uluslararası prestijli yarışlara katılım sağlanmalıdır. Sözgelimi yerli üretim bir Türk bisikleti ile Paris-Roubaix'nin pavelerine mukavemet ederek ilk onun içine birkaç bisikletçi ile girebilen bir procontinental takım yaratılmalıdır. Bunu gerçekleştirmek için Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın denetiminde Türkiye Bisiklet Federasyonu'nun yürütücülüğünde 25 yıllık bir Bisiklet Sporu Strateji Belgesi Planı yapılmalıdır. (Hayal bile değil! Resmen sabuklama!)
17. Bütün bunları devlet kontrolü altına almak için ilgili bakanlıkların denetimi ve gözetimi altında "Bisiklet Endüstrisi Acil Eylem Planı" yapılmalı, tüm hedefler kısa, uzun, orta vadelerde planlanmalı, yapılan planda belirlenen hedeflere en az maliyetle en kısa zamanda ulaşabilmek için sektörün tüm bileşenleri seferber edilmelidir.
18. Ülke içinde bisiklet kullanımını özendirecek sonuç alıcı politikalar geliştirilmeli ve vakit kaybetmeden uygulanmalıdır. 5 yıl içinde şehir içinde bisikletli ulaşımın payını %25'e çıkaracak düzenlemeler yerel yönetimler tarafından yapılmalıdır. "Bisikletli Yaşam"ın inşa edilebilmesi için devlet va halkın bütünleşmesini sağlayacak bir "Bisikletli Yaşam Seferberliği" ilan edilmelidir.
Yukarıda sıraladığım maddeleri sadece bisiklet endüstrisi için geçerli kurallar olarak düşünmeyin. Bisiklet yazan her yere sözgelimi "yerli üretim uzay mekiği" yazın, durum değişmez. Yerli bir üretim istenen her türlü üretim alanında yapılması gerekenler, üç aşağı beş yukarı, yukarıda özetlediğim gibi olmalıdır. Belki birkaç maddesi yerli üretim yapılacak malın niteliğine göre güncellenebilir ama yazının temel mantığı değişmez. Bu yazımla yerli üretim bisiklet tartışmasını başlatıyorum. Umuyorum ki bu tartışma süreci nesnel doğrulara hızlı bir biçimde ulaşmamıza ve gerekli önlemleri ivedilikle almamıza vesile olur.
Nasıl ki Mustafa Kemâl çağdaş Türkiye'yi kurmak ve yüceltmek için ise Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatarak işe başlamışsa başka bir önder de çıkıp Türk Bisiklet Endüstrisinin Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı tez vakitte başlatmalıdır.
20 Ağustos 2019 Salı
8 Ağustos 2019 Perşembe
ŞEHİRLERARASI OTOBÜSTE BİSİKLET NASIL TAŞINIR?
Bu konu bisiklet forumlarında en sık tartışılan konulardan biri. Yorumlara baktığımda bisiklet kullanan hemen herkesin başına şehirlerarası otobüslerde bisiklet taşıma konusunda bir şeyler gelmiş. Şehirlerarası otobüslerle bisiklet taşırken daha az sorun yaşamanız için kendi pratiklerimden öğrendiğim birkaç tüyoyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hemen hemen bütün büyük firmalarla bisiklet taşıdım. Bir kere bile bisikleti almamazlık konusunda tartışma olmadı. Mırın kırın eden oldu tabii. Ama her zaman sorunları önceden aldığım birkaç akılcı önlem ile kolayca çözdüm ve bisikletim ile seyahat ettim. Küçük firmalarda da herhangi bir sorun yaşamadım. Aşağıda size vereceğim tüyoları kullanırsanız siz de herhangi bir sorun yaşamazsınız.
Öncelikle muavin çocukları anlayın, onları anlamak için de empati yapın. Bu muavin çocukların çoğu üç kuruş paraya cep harçlığı çıkarmaya çalışan üniversite öğrencilerinden oluşuyor. Hemen hemen hepsi 3 saat uyku ile tekrar 15 saatlik yollara çıkıyorlar. Ne kadar çok sefer yaparlarsa sefer başına aldıkları para da artıyor. Otobüs taşımacılığında emek sömürüsü had safhada. Bütün muavinler gece sürüşlerinde yolcuların tamamı uyuduktan sonra ön koltukta birkaç saat uyuyabiliyor. Ona da şoför izin verirse tabii. İzin vermezse o uyku da yatar. O kafayla otobüse muavinlik yapan çocuklar doğal olarak sizi bisikletle görünce delleniyor. Ben olsam ben de dellenirim. İki saat uyku ile ertesi gün tekrar 15 saatlik yola gidecek olsam dellenirim tabii. Biraz empati yapalım ki karşımızdaki insanları da anlayalım.
Şehirlerarası otobüste bagaja bisiklet atmanın ve bagajda bisikletin güvenliğini sağlamanın yolu muavin ile iyi bir iletişim kurmaktan geçer. Öncelikle muavini kafalamalısınız. Bu konuda tüyo veremem. Her insan evladının huyu suyu farklı, eşref saati farklı. O sizin insanlarla iletişim kurma becerilenize kalmış bir şey artık. Ne diyeyim? Muavin ile iyi bir iletişim kurarsanız valizlerin bisikletinizin üzerine atılmaz, bisikletiniz yerleştirilirken sağa sola atılmaz vs.
Peki nasıl sorun yaşamazsınız? Bu konudaki tüyolarımız nelerdir? Kısaca gerekçeleri ile birlikte şöyle özetleyebiliriz.
1. Transit araçlar yerine ilk kalkışı (ana kalkış) sizin bineceğiniz otogardan yapan araçları tercih edin. Transit araçlar daha önceki duraklarında bagajlarını doldurarak sizin bineceğiniz otogara gelirler. Orada biraz bagaj boşalır tabii; ama tamamı boşalmaz. Siz kalan boşluğa bisikletinizi koymak zorunda kalırsınız. Muavin arkadaş da sizin bisikleti o kadar bagaj arasında bir yere koyabilmek için valizlerin bir kısmını çıkarıp tekrar yerine koymak zorunda kalır. Bu yüzden de birazcık sinirlenir. Normaldir. Benim gibi bu durumla karşılaşmak istemeyenlerdenseniz internetten bileti alırken otobüsün güzergah bilgilerini kontrol ediniz. Ana kalkışını sizin otogarınızdan yapan otobüsten biletinizi alınız. Tabii bununla iş bitmez. Olayın bir de ikinci aşaması var.
2. Aracın kalkış saatinden yarım saat önce peronda olun. Çünkü ilk kalkış yeri (ana kalkış) sizin otogar olan otobüs, hareket saatinden yarım saat önce perondaki yerini alır. Bizim milletimiz ekseriyetle otobüse son dakikada binen tiplerden oluştuğu için bu durum size diğer yolcular gelmeden bisikletinizi bagaja yerleştirebilmeniz için 15 dakika sağlar. Ön teker sökülmüş bir biçimde otobüsü bekleyin. Böylece otobüs geldikten sonra tekeri sökmek için vakit kaybetmezsiniz. Tabii ki en makbul olanı bisiklet taşıma çantasına yerleştirilmiş bir bisiklettir; fakat herkeste böyle bir imkân yok doğal olarak. Ön tekeri sökülünce de bisiklet bagaja sığıyor.
3. Bagajlar alınırken ilk sırada siz olun. İlk sizin bisiklet bagaja yerleşsin. Geç kalırsanız diğer yolcuların valizleri bagajı doldurur ve sizin bisikletinize yer kalmaz. Muavin sizin bisikletinizi bagaja yerleştirmek için valizlerin bir kısmını indirip tekrar yerleştirmek zorunda kalır ve bu sürecin sonunda aynı işi iki defa yapmak zorunda kalan beyin sahibi her insan gibi birazcık dellenir. Bu durumu öncelikle çalışan emekçi insanlara sonra da kendinize yaşatmak istemiyorsanız otobüsün kalkış saatinden yarım saat önce peronda olun ve bagaja ilk yerleştirilen nesne sizin bisikletiniz olsun.
4. Bisikleti bagaja siz yerleştirin. En az yer kaplayacağı yere siz koyun. Kendi elinizle koyarsanız bisikletiniz daha az darbe alarak bagaja yerleşir. Ayrıca kendi işinizi kendiniz görerek muavine ek bir iş yaptırmadığınız için muavin de dellenmez. Bir taşla iki kuş! Herkes memnun olur. Yolda inecekseniz bisikletinizi sağ taraftaki bagaja, son durakta inecekseniz sol taraftaki bagaja yerleştirin. Ara durakların birinde inecekseniz muavine kibarca otobüsün o otogara girip girmeyeceğini sorun. Otogara girecekse sol taraftaki bagaja yerleştirebilirsiniz.
5. İneceğiniz zaman bisikletinizi bagajdan siz indirin. İlk yerleşen bagaj sizinki olduğu için son çıkarılacak bagaj da sizin bisikletiniz olacaktır. Yorgun argın son bagajı da indirmeye çalışan muavine "Hele dur gardaş, sen çok yoruldun, onu da ben indireyim!" diyerek bisikletinize el attınız mı işlem tamamdır. O muavin arkadaş sizden sonra bagaja bisiklet atacak birine dellenmez, hem de "Vay arkadaş, bu bisikletçi elemanlar ne kadar da anlayışlı!" der ve bisikleti yaşama bir kişi daha kazanırız. Bakınız bunlar hep bisiklet propaganda araçları!
Bunları yaparsanız şehirlerarası otobüslere bisikletinizi atarken hiçbir sorun çıkmaz. Şoförler de muavinler de sorun çıkarmaz. Benim pratiğim böyle. Umarım işinize yarar.
18 Ocak 2019 Cuma
EKONOMİK VE ULUSAL BİR ULAŞIM ARACI OLARAK BİSİKLET!
1.GİRİŞ
Bu yazımızda bisikletin dünyadaki en ekonomik ve en ulusal ulaşım aracı olduğu tezini kanıtlamaya yönelik tezlerimizi ve bu tezlerimizin nesnel gerçeklikteki gerekçelerini ortaya koyacağız. Bazı tezlerimize katılmayabilirsiniz; fakat lütfen nesnel gerçeklikten alacağımız örnekler üzerine biraz düşününüz. Zaten o gerçekler üzerinde biraz düşündüğünüzde ileri sürdüğümüz tezlerin ütopik değil oldukça gerçekçi olduklarına siz de kanaat getireceksiniz. En azından biz buna inanıyoruz.
2.TEZLER
Bisiklet basit bir teknik yatırım ile hızlı bir biçimde yerli ve milli imkânlarla ülkemizde üretilebilir. Bisiklet üreten bir fabrika açmak için çok büyük sermayelere ihtiyaç yoktur. Aile şirketleri biçimde örgütlenme bile bir bisiklet firmasını yaratıp büyütmek için yeterli olmaktadır. İtalya'da üretim yapan bisiklet firmalarının çoğu artık seri üretimlerini Taiwan'a kaydırmış durumda olan aile şirketleri biçimde örgütlenmiş firmalardan müteşekkildir. Katma değeri yüksek olan üretimlerini ise hâlâ kendi ülkelerinde yapmaya devam ediyorlar. Biz de ülkemizde aynı yöntemi kullanarak kaliteli Türk çeliğinin, aluminyumunun hammadde olarak kullanıldığı bisiklet kadrosu üretimine geçebiliriz. Günlük kullanım için daha hafif ve daha sağlam alüminyum malzemeden üretilen, nispeten uygun fiyatlı rekabetçi ürünlerle iç piyasadaki yerimizi güçlendirebiliriz.
Bisiklet, Türkiye'nin dış ticaretteki en büyük çıktı kalemi olan petrole bağımlı değildir. Bu bağlamda ülke ekonomisine en büyük katkıyı bisiklet kullanımının arttırılması sunacaktır. Ulusal ekonominin güçlendirilmesi bağlamında şehir içi ulaşımda bisiklet kullanımını teşvik etmek, bu kullanım oranının arttırılması için projeler üretmek ve geliştirmek çok büyük bir önem taşıyor. Kısa mesafelerdeki bisiklet kullanımını %50 oranında arttırarak ulaşım amaçlı petrol tüketimini büyük oranda azaltmak mümkündür. İthal ettiğimiz petrole yapacağımız ödemeler de ülkemizde kalacak, bu kaynak daha verimli bir biçimde üretimi arttırıcı teşvikler için kullanılabilecektir. Bu bağlamda düşünecek olursak Türkiye'nin ekonomik gelişimine en büyük katkıyı günlük hayatta bisiklet kullanımının arttırılması sunacaktır. Türkiye'nin petrole bağımlılığını azaltabilmenin en sağlıklı yolu bisikletli bir yaşamı inşa etmekten geçmektedir.
Kişisel ekonomimize yapacağımız en büyük katkı yine bisiklet kullanımı ile mümkün olacaktır. Birikim yapmanın en kolay yolu harcama yapmamak ya da harcama kalemlerini azaltmaktan geçer. Şehir içi kısa mesafeli ulaşım ihtiyacımızı kişisel aracımızla ya da toplu taşıma araçlarıyla yapmak yerine bisiklete yönelirsek her ay kişisel bütçemizde hatırı sayılır bir gedik açan ulaşım giderlerini sıfıra indirmiş oluruz. İşe gidip gelirken ulaşımını toplu taşıma araçları ile sağlayan yurttaşlarımızın aylık ulaşım masrafı 300 TL ile 500 TL arasında değişmektedir. Daha fazla da harcayanlar mevcut olmasına rağmen biz şimdi yapacağımız hesaplamada ortalama fiyatları kerteriz olarak alacağız. 12 ay çalışan bir yuttaşımız bir yılda işe gidip gelirken ulaşıma 3600 TL harcamaktadır. Bu parayla giriş seviyesinde bir yol bisikleti, orta seviyede bir dağ bisikleti, üst seviyede bir şehir bisikleti satın alınabilir. Sıfır olarak alınan bir bisiklet, düzenli bir biçimde kullanılırsa, kullanıcısına ilk yılında vites ayarı dışında ciddi bir sorun çıkarmayacaktır. Bir sene bisiklete binerseniz bisikletin ücreti zaten ulaşım masraflarınızdan çıkmaktadır. 1. yılından sonra kâr etmeye başlayan başka bir ulaşım yatırımı biliyorsanız onu deneyebilirsiniz tabiî ki; ama bu açıdan bakarsak bisiklet oldukça kârlı bir yatırım olacaktır.
Artan vücut direnciniz sayesinde daha az hastalanacak, böylece sağlık harcamalarınızı da kısmış olacaksınız. Spor yapmak için spor salonuna aidat ödemesi yapıyorsanız bisiklete binmeye başladıktan sonra buna da masraf yapmaya gerek kalmayacak. Her gün 30 km bisiklete binen ortalama bir insanın spor salonuna ihtiyacı kalmaz. Zayıflamak izin diyetisyene verdiğiniz ücret de diyet yapmak için harcadığınız para da cebinizde kalacak. Büyük resme bakarak durumun nesnel gerçekliğini okumaya başladığınızda sadece bisiklete binerek kişisel bütçenizde yıllık 5 bin lirayı aşan bir tasarruf yapabileceğiniz açık bir biçimde ortadadır. On yıl bisiklete binerseniz 50, 20 yıl bisiklete binerseniz 100, 30 yıl bisiklete binerseniz 150 bin lira tasarruf etmiş olacaksınız. Şimdi bir de Türkiye genelinde 20 milyon insanın işe gidip gelirken bisiklete bindiğini bir düşünün. Tasarrufun miktarına dudağınız uçuklayacak. 10 milyar TL!!! 30 yılda sadece bisiklete binilerek yapılan tasarruf ile biriken sermayenin boyutlarını görebiliyor musunuz? Sadece bisiklet kullanımından kaynaklanan tasarrufların mevduat hesabı olarak yatırılmasıyla kurulan bir "Bisiklet Bank", bir yılda 10 milyar TL'lik mevduat hesabı ile Türkiye'de bankacılık sektöründeki en büyük bankalardan biri olabilir.
Şehir içi trafiğinde bisiklet kullanarak şehirlerimizin daha yaşanabilir yerler olmasını sağlayacaksınız. Hava kirliliğinin azaldığı, nefes alınabilir bir havaya sahip şehirlerde yaşam kaliteniz artacak. Buna paha biçilemez. Ayrıca şehrin havasını temizlemek için yapılan kamu yatırımlarına da gerek kalmayacak. Sıfır kamusal harcama ile havası tertemiz bir şehir yaratmanın yolu da bisikletli bir yaşamdan geçiyor. Ülkemizin en büyük ulusal serveti doğasıdır. Ülkemize gelen turistlerin tamamına yakını eşsiz doğa güzelliklerimizi gezip görmek için ülkemizi ziyaret ediyorlar. Herkes havası temiz bir şehri gezmekten zevk alır, böyle bir şehri herkese tavsiye eder. Hiçkimse havası egzoz dumanlarıyla kirletilmiş bir yeri, orası cennet dahi olsa, gezmekten zevk almaz. Bisikletli bir yaşam inşa ederek şehirlerimizin havasını daha temiz kılmak mümkündür. Bu sayede ülkemizin en büyük serveti olan doğal güzelliklerini de korumuş olacağız. Havanız kirlenirse her şeyiniz kirlenir, havanız temizlenirse zamanla her şeyiniz temizlenir. Ülke ekonomisine sunulacak en büyük katkı da bu olsa gerek.
Şimdiye kadar bisiklet kullanımının ekonomik boyutları üzerinde durduk. Bundan sonra ise bisikletin niçin "ulusal bir ulaşım aracı" olduğunu anlatalım. Şimdi bu konudaki tezlerimizi ortaya koyalım: Öncelikle tasarımından üretimine kadar her aşamasıyla birlikte yerli ve millî olan tek bir motorlu araç firmamız var mı? Yok! Kullandığımız motosikletler, arabalar, kamyonlar, otobüsler, tramvaylar, uçaklar vs aklınıza gelebilecek ne kadar motorlu taşıt varsa neredeyse tamamına yakını yabancı firmaların ürünleridir. Sokağınıza bir bakın. Bir tane Türk arabası görebilecek misiniz? Her yıl milyarlarca lirasını yabancı otomobil firmalarını zengin etmek için harcayan bir millet özgür ve bağımsız kalabilir mi? Her yıl binlerce lirasını o yabancı firmaların ürettiği motorlu araçların yakıt tüketimine harcayan bir ülke özgür ve bağımsız kalabilir mi? Oysa bisiklette durum çok farklı. Üretiminin bir kısmını Türkiye'de yapan yerli ve milli bisiklet firmalarımız var. Küçük bir devlet desteği ve bilimsel bir programla bu firmalarımızın iç pazarda rakipsiz, dış pazarda ise rekabetçi olmalarını sağlamak mümkündür. Tabii ki siyasilerimiz motorlu araç satıcısı lobilerin etkisi altında kalmadan kararlı bir şekilde bisikletli bir yaşamı teşvik edecek politikalar geliştirebilirselerse bu mümkün olacaktır. Yoksa eski tas eski hamam durumları devam edecek.
İkinci nokta da şudur: Şu anda üretimini Türkiye'de yapan bisiklet firmalarının büyük çoğunluğu ya yurt dışında ürettirdiği kadrolara kendi markasını basarak satış yapıyorlar ya da burada üretilen bisikletlerin hammadde ve yedek parçalarını yurt dışından getiriyorlar. Ülkemizdeki fabrikalarında üretim yapan firmalar da hammadde bakımından dışa bağımlı. Yedek parçaların, vites setlerinin tamamı yurt dışından getiriliyor. Bunların tamamı ithal! Neden? Çünkü bizim yerli bir vites seti üreticimiz yok. Uzun vadeli planlama ile bisiklet endüstrisindeki ithal hammadde kullanımının düşürülmesine, bisiklet endüstrisindeki yerlilik oranının arttırılmasına çalışılmalıdır. Kendimize hedef olarak kadrosundan tutun da vites setine ve jant setinden tutun lastiğe kadar her parçasıyla birlikte Türkiye'de üretilen bisikletler yapabilmeyi koymalıyız. Yerli ve milli üretim yapan bisiklet markalarını çoğaltıp büyütmeden bisikletli bir yaşamı inşa etmenin ulusal ekonomiye katkısı kısıtlı olacaktır. Motorlu araç bağımlılığından yurt dışından gelen bisiklet bağımlılığına geçiş yapmış olacağız sadece. Durum değişmeyecek. Tepeden tırnağa kendi bisikletimizi kendi imkânlarımızla ve dünya çapında rekabet edecek fiyatlarla üretmeyi başaramadan ekonomik anlamda bağımsız olamayacağız.
Yerli bisiklet firmalarının iç ve dış pazarlarda rekabetçi olabilmeleri için ciddi bir planlama yapılmalı, sektördeki yerli üretici firmalar vergi indirimleri ve sanayi teşvikleri ile desteklenmelidir. Sektöre girmek isteyen yerli sermayeli firmalara düşük faizli krediler sağlanmalı, yeni firmaların ayakta kalabilmesi için firma piyasada tutunabilmeyi başarana kadar kamunun bisiklet alım garantisi getirilmelidir. Türkiye'de üretim yapan bisiklet firmalarının fabrikalarında kullanılan enerji fiyatlarında da birtakım destekler verilmelidir. Yerli ve milli imkânlarla üretilen bisikletlerin yurt içindeki bisiklet kullanıcılarına uygun fiyatla sunulması sağlanmalıdır. Bisikletle işe giden memura ek ödeme yapılmasıyla dahi bir yılda milyonlarca bisikletin satılması sağlanabilir. Okuluna bisikletle gelen öğrenciye "bisikletli yaşam bursu" adı altında aylık bir ödeme yapılabilir, bu burs ile ilk aşamada 2 milyon öğrenci bisikletli yaşama dâhil edilebilirse ve bu öğrencilerin bisiklet ihtiyacı yerli firmalardan karşılanırsa bisiklet endüstrisinde ne kadar büyük bir hacim yaratılacağını görmek için dâhi olmaya gerek yoktur. Bunlar ilk akla gelen sığ ve basit projeler. Daha derinlikli bir çalışma ile daha nitelikli projeler üretilebilir.
3.SONUÇ
Sonuç olarak yukarıdaki gerekçelere dayanarak şunu iddia ediyoruz: Bisiklet, en ekonomik ulaşım aracıdır. Bisiklet, en ulusal ulaşım aracıdır. Yerli ve milli bisiklet sanayisini geliştirecek teşvikler derhâl uygulamaya alınmalıdır. Bisikletli bir yaşam inşa ederek daha çevreci ve daha ekonomik bir ulaşım stratejisi geliştirilmelidir, bisikletli yaşamın geniş halk kitleleri tarafından benimsenmesi için devlet destekli projeler yapılmalı ve bisikletli yaşam ülke çapında özendirilmelidir.
Bu yazımızda bisikletin dünyadaki en ekonomik ve en ulusal ulaşım aracı olduğu tezini kanıtlamaya yönelik tezlerimizi ve bu tezlerimizin nesnel gerçeklikteki gerekçelerini ortaya koyacağız. Bazı tezlerimize katılmayabilirsiniz; fakat lütfen nesnel gerçeklikten alacağımız örnekler üzerine biraz düşününüz. Zaten o gerçekler üzerinde biraz düşündüğünüzde ileri sürdüğümüz tezlerin ütopik değil oldukça gerçekçi olduklarına siz de kanaat getireceksiniz. En azından biz buna inanıyoruz.
2.TEZLER
Bisiklet basit bir teknik yatırım ile hızlı bir biçimde yerli ve milli imkânlarla ülkemizde üretilebilir. Bisiklet üreten bir fabrika açmak için çok büyük sermayelere ihtiyaç yoktur. Aile şirketleri biçimde örgütlenme bile bir bisiklet firmasını yaratıp büyütmek için yeterli olmaktadır. İtalya'da üretim yapan bisiklet firmalarının çoğu artık seri üretimlerini Taiwan'a kaydırmış durumda olan aile şirketleri biçimde örgütlenmiş firmalardan müteşekkildir. Katma değeri yüksek olan üretimlerini ise hâlâ kendi ülkelerinde yapmaya devam ediyorlar. Biz de ülkemizde aynı yöntemi kullanarak kaliteli Türk çeliğinin, aluminyumunun hammadde olarak kullanıldığı bisiklet kadrosu üretimine geçebiliriz. Günlük kullanım için daha hafif ve daha sağlam alüminyum malzemeden üretilen, nispeten uygun fiyatlı rekabetçi ürünlerle iç piyasadaki yerimizi güçlendirebiliriz.
Bisiklet, Türkiye'nin dış ticaretteki en büyük çıktı kalemi olan petrole bağımlı değildir. Bu bağlamda ülke ekonomisine en büyük katkıyı bisiklet kullanımının arttırılması sunacaktır. Ulusal ekonominin güçlendirilmesi bağlamında şehir içi ulaşımda bisiklet kullanımını teşvik etmek, bu kullanım oranının arttırılması için projeler üretmek ve geliştirmek çok büyük bir önem taşıyor. Kısa mesafelerdeki bisiklet kullanımını %50 oranında arttırarak ulaşım amaçlı petrol tüketimini büyük oranda azaltmak mümkündür. İthal ettiğimiz petrole yapacağımız ödemeler de ülkemizde kalacak, bu kaynak daha verimli bir biçimde üretimi arttırıcı teşvikler için kullanılabilecektir. Bu bağlamda düşünecek olursak Türkiye'nin ekonomik gelişimine en büyük katkıyı günlük hayatta bisiklet kullanımının arttırılması sunacaktır. Türkiye'nin petrole bağımlılığını azaltabilmenin en sağlıklı yolu bisikletli bir yaşamı inşa etmekten geçmektedir.
Kişisel ekonomimize yapacağımız en büyük katkı yine bisiklet kullanımı ile mümkün olacaktır. Birikim yapmanın en kolay yolu harcama yapmamak ya da harcama kalemlerini azaltmaktan geçer. Şehir içi kısa mesafeli ulaşım ihtiyacımızı kişisel aracımızla ya da toplu taşıma araçlarıyla yapmak yerine bisiklete yönelirsek her ay kişisel bütçemizde hatırı sayılır bir gedik açan ulaşım giderlerini sıfıra indirmiş oluruz. İşe gidip gelirken ulaşımını toplu taşıma araçları ile sağlayan yurttaşlarımızın aylık ulaşım masrafı 300 TL ile 500 TL arasında değişmektedir. Daha fazla da harcayanlar mevcut olmasına rağmen biz şimdi yapacağımız hesaplamada ortalama fiyatları kerteriz olarak alacağız. 12 ay çalışan bir yuttaşımız bir yılda işe gidip gelirken ulaşıma 3600 TL harcamaktadır. Bu parayla giriş seviyesinde bir yol bisikleti, orta seviyede bir dağ bisikleti, üst seviyede bir şehir bisikleti satın alınabilir. Sıfır olarak alınan bir bisiklet, düzenli bir biçimde kullanılırsa, kullanıcısına ilk yılında vites ayarı dışında ciddi bir sorun çıkarmayacaktır. Bir sene bisiklete binerseniz bisikletin ücreti zaten ulaşım masraflarınızdan çıkmaktadır. 1. yılından sonra kâr etmeye başlayan başka bir ulaşım yatırımı biliyorsanız onu deneyebilirsiniz tabiî ki; ama bu açıdan bakarsak bisiklet oldukça kârlı bir yatırım olacaktır.
Artan vücut direnciniz sayesinde daha az hastalanacak, böylece sağlık harcamalarınızı da kısmış olacaksınız. Spor yapmak için spor salonuna aidat ödemesi yapıyorsanız bisiklete binmeye başladıktan sonra buna da masraf yapmaya gerek kalmayacak. Her gün 30 km bisiklete binen ortalama bir insanın spor salonuna ihtiyacı kalmaz. Zayıflamak izin diyetisyene verdiğiniz ücret de diyet yapmak için harcadığınız para da cebinizde kalacak. Büyük resme bakarak durumun nesnel gerçekliğini okumaya başladığınızda sadece bisiklete binerek kişisel bütçenizde yıllık 5 bin lirayı aşan bir tasarruf yapabileceğiniz açık bir biçimde ortadadır. On yıl bisiklete binerseniz 50, 20 yıl bisiklete binerseniz 100, 30 yıl bisiklete binerseniz 150 bin lira tasarruf etmiş olacaksınız. Şimdi bir de Türkiye genelinde 20 milyon insanın işe gidip gelirken bisiklete bindiğini bir düşünün. Tasarrufun miktarına dudağınız uçuklayacak. 10 milyar TL!!! 30 yılda sadece bisiklete binilerek yapılan tasarruf ile biriken sermayenin boyutlarını görebiliyor musunuz? Sadece bisiklet kullanımından kaynaklanan tasarrufların mevduat hesabı olarak yatırılmasıyla kurulan bir "Bisiklet Bank", bir yılda 10 milyar TL'lik mevduat hesabı ile Türkiye'de bankacılık sektöründeki en büyük bankalardan biri olabilir.
Şehir içi trafiğinde bisiklet kullanarak şehirlerimizin daha yaşanabilir yerler olmasını sağlayacaksınız. Hava kirliliğinin azaldığı, nefes alınabilir bir havaya sahip şehirlerde yaşam kaliteniz artacak. Buna paha biçilemez. Ayrıca şehrin havasını temizlemek için yapılan kamu yatırımlarına da gerek kalmayacak. Sıfır kamusal harcama ile havası tertemiz bir şehir yaratmanın yolu da bisikletli bir yaşamdan geçiyor. Ülkemizin en büyük ulusal serveti doğasıdır. Ülkemize gelen turistlerin tamamına yakını eşsiz doğa güzelliklerimizi gezip görmek için ülkemizi ziyaret ediyorlar. Herkes havası temiz bir şehri gezmekten zevk alır, böyle bir şehri herkese tavsiye eder. Hiçkimse havası egzoz dumanlarıyla kirletilmiş bir yeri, orası cennet dahi olsa, gezmekten zevk almaz. Bisikletli bir yaşam inşa ederek şehirlerimizin havasını daha temiz kılmak mümkündür. Bu sayede ülkemizin en büyük serveti olan doğal güzelliklerini de korumuş olacağız. Havanız kirlenirse her şeyiniz kirlenir, havanız temizlenirse zamanla her şeyiniz temizlenir. Ülke ekonomisine sunulacak en büyük katkı da bu olsa gerek.
Şimdiye kadar bisiklet kullanımının ekonomik boyutları üzerinde durduk. Bundan sonra ise bisikletin niçin "ulusal bir ulaşım aracı" olduğunu anlatalım. Şimdi bu konudaki tezlerimizi ortaya koyalım: Öncelikle tasarımından üretimine kadar her aşamasıyla birlikte yerli ve millî olan tek bir motorlu araç firmamız var mı? Yok! Kullandığımız motosikletler, arabalar, kamyonlar, otobüsler, tramvaylar, uçaklar vs aklınıza gelebilecek ne kadar motorlu taşıt varsa neredeyse tamamına yakını yabancı firmaların ürünleridir. Sokağınıza bir bakın. Bir tane Türk arabası görebilecek misiniz? Her yıl milyarlarca lirasını yabancı otomobil firmalarını zengin etmek için harcayan bir millet özgür ve bağımsız kalabilir mi? Her yıl binlerce lirasını o yabancı firmaların ürettiği motorlu araçların yakıt tüketimine harcayan bir ülke özgür ve bağımsız kalabilir mi? Oysa bisiklette durum çok farklı. Üretiminin bir kısmını Türkiye'de yapan yerli ve milli bisiklet firmalarımız var. Küçük bir devlet desteği ve bilimsel bir programla bu firmalarımızın iç pazarda rakipsiz, dış pazarda ise rekabetçi olmalarını sağlamak mümkündür. Tabii ki siyasilerimiz motorlu araç satıcısı lobilerin etkisi altında kalmadan kararlı bir şekilde bisikletli bir yaşamı teşvik edecek politikalar geliştirebilirselerse bu mümkün olacaktır. Yoksa eski tas eski hamam durumları devam edecek.
İkinci nokta da şudur: Şu anda üretimini Türkiye'de yapan bisiklet firmalarının büyük çoğunluğu ya yurt dışında ürettirdiği kadrolara kendi markasını basarak satış yapıyorlar ya da burada üretilen bisikletlerin hammadde ve yedek parçalarını yurt dışından getiriyorlar. Ülkemizdeki fabrikalarında üretim yapan firmalar da hammadde bakımından dışa bağımlı. Yedek parçaların, vites setlerinin tamamı yurt dışından getiriliyor. Bunların tamamı ithal! Neden? Çünkü bizim yerli bir vites seti üreticimiz yok. Uzun vadeli planlama ile bisiklet endüstrisindeki ithal hammadde kullanımının düşürülmesine, bisiklet endüstrisindeki yerlilik oranının arttırılmasına çalışılmalıdır. Kendimize hedef olarak kadrosundan tutun da vites setine ve jant setinden tutun lastiğe kadar her parçasıyla birlikte Türkiye'de üretilen bisikletler yapabilmeyi koymalıyız. Yerli ve milli üretim yapan bisiklet markalarını çoğaltıp büyütmeden bisikletli bir yaşamı inşa etmenin ulusal ekonomiye katkısı kısıtlı olacaktır. Motorlu araç bağımlılığından yurt dışından gelen bisiklet bağımlılığına geçiş yapmış olacağız sadece. Durum değişmeyecek. Tepeden tırnağa kendi bisikletimizi kendi imkânlarımızla ve dünya çapında rekabet edecek fiyatlarla üretmeyi başaramadan ekonomik anlamda bağımsız olamayacağız.
Yerli bisiklet firmalarının iç ve dış pazarlarda rekabetçi olabilmeleri için ciddi bir planlama yapılmalı, sektördeki yerli üretici firmalar vergi indirimleri ve sanayi teşvikleri ile desteklenmelidir. Sektöre girmek isteyen yerli sermayeli firmalara düşük faizli krediler sağlanmalı, yeni firmaların ayakta kalabilmesi için firma piyasada tutunabilmeyi başarana kadar kamunun bisiklet alım garantisi getirilmelidir. Türkiye'de üretim yapan bisiklet firmalarının fabrikalarında kullanılan enerji fiyatlarında da birtakım destekler verilmelidir. Yerli ve milli imkânlarla üretilen bisikletlerin yurt içindeki bisiklet kullanıcılarına uygun fiyatla sunulması sağlanmalıdır. Bisikletle işe giden memura ek ödeme yapılmasıyla dahi bir yılda milyonlarca bisikletin satılması sağlanabilir. Okuluna bisikletle gelen öğrenciye "bisikletli yaşam bursu" adı altında aylık bir ödeme yapılabilir, bu burs ile ilk aşamada 2 milyon öğrenci bisikletli yaşama dâhil edilebilirse ve bu öğrencilerin bisiklet ihtiyacı yerli firmalardan karşılanırsa bisiklet endüstrisinde ne kadar büyük bir hacim yaratılacağını görmek için dâhi olmaya gerek yoktur. Bunlar ilk akla gelen sığ ve basit projeler. Daha derinlikli bir çalışma ile daha nitelikli projeler üretilebilir.
3.SONUÇ
Sonuç olarak yukarıdaki gerekçelere dayanarak şunu iddia ediyoruz: Bisiklet, en ekonomik ulaşım aracıdır. Bisiklet, en ulusal ulaşım aracıdır. Yerli ve milli bisiklet sanayisini geliştirecek teşvikler derhâl uygulamaya alınmalıdır. Bisikletli bir yaşam inşa ederek daha çevreci ve daha ekonomik bir ulaşım stratejisi geliştirilmelidir, bisikletli yaşamın geniş halk kitleleri tarafından benimsenmesi için devlet destekli projeler yapılmalı ve bisikletli yaşam ülke çapında özendirilmelidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)