4 Haziran 2021 Cuma

BİSİKLET PİYASASININ SPEKÜLATÖRLERİ: PLATFORM, İNİSİYATİF, KOLEKTİF VE TÜREVLERİ


Başlığı okuduktan sonra “Hoca yine uçuşa geçti!” diyenler vardır kesinlikle. Uçuş falan yok. Ayaklarım arzın üzerinde. Uçmaya da hiç niyetim yok. Amaaaa… Bu yazıda, kerameti kendinden menkul birkaç üfürükçü bisiklet hocasını havaya uçurmaya niyetim var. Ne demişler? Şeyh uçmaz müritleri uçurur! Şükürler olsun bu güne kadar kimsenin müridi olmadık. Bundan sonra da olmaya niyetimiz yok. Hocalarını uçurduktan sonra keramet gösteren hocalarının hesabından kendi keselerini doldurmaya niyetlenen müritlerin gazına gelecek kadar zayıf bir karakterimiz de yok. Bu yazımızda bisiklet piyasasının spekülatörlerini, üfürükçü dijital cinci hocalarını, sanal pedalşörlerini, klavye aktivistlerini havaya uçuracağız. Gardınızı alın, yıkıma başlıyoruz. Sözcükleri şarjöre sürüyorum.
 
"İnisiyatif-platform-kolektif" adlarını taşıyarak sadece belli bir siyasi partinin politikalarını bisiklet alanında desteklemek için örgütlenmiş, sivil toplum örgütü görünümlü oluşumlar var. Sosyal medya araçları üzerinden örgütleniyorlar. Aslında yasal olarak bu örgütlerin hiçbir varlığı yok. Ne bir dernek ne bir vakıf... Sadece bir sosyal medya gurubu üzerinden örgütlenerek binlerce insanı etkileyebilme gücüne erişen mikro dijital örgütlenmeler bunlar. Birkaç popüler bisiklet aktivistini kullanarak bisiklet teması etrafından binlerce kişiyi sosyal medya üzerinden örgütleyip, yine sosyal medya gruplarında belli bir dünya görüşünün propagandasını bisikletçilik maskesi altında yapmaktalar. Sözde özgürlüğün sanal mecrası sosyal medya üzerinden örgütlenmeyi demokratik bilincin bir ürünü olarak pazarlamakta mahirdirler. Ancak yaldızları döküldüğünde o demokratik cilânın altından Mussolini’nin kara gömleklilerinin çıktığını görürüz.
 
Sosyal medya gruplarında yapılan yayınları takip ettiğimizde AB politikalarının neoliberal sol aktivist tezlerle bize sunulduğunu gözlemliyoruz. Bu tezlerin aleyhindeki paylaşımlar grupta engelleniyor, etki alanları daraltılıyor, grup katılımcısı bu tezleri eleştirmeye devam ederse gruptan atılıyor ve engelleniyor. Yerelde destekledikleri partilerin belediye başkanlarının bisikletle ilgili icraatları abartılarak örtülü bir propagandanın malzemesi haline getirilirken, desteklemedikleri belediye başkanlarının icraatlarında mutlaka eleştirilecek bir yön bulmayı başarabiliyorlar. Burada altın kural şudur: Avrupa’da bisiklet konusunda yapılan her şey harikuladedir, Türkiye’de bizim ideolojimize ait belediyelerin bisiklet konusunda yaptığı en saçma şeyler bile fevkaladedir, Türkiye’de bizim ideolojimize karşıt belediyelerin bisiklet konusunda yaptığı en mükemmel yatırım dahi çöptür. 
 
Sözgelimi Türkiye'de bisiklet kullanımının en yaygın olduğu il olan Konya ile ilgili tek bir olumlu paylaşım göremezsiniz. Toplamda 550 kilometreye kadar varan ölçüde entegre bisiklet yolu inşa etmeyi başarmış (2020 verilerine göre), bisiklet tramvayını uygulamaya geçirmiş, çift katlı bisiklet park alanları yapmış Konya Büyükşehir Belediye'si hakkında tek bir olumlu, övgü dolu paylaşımları yoktur. Çünkü Konya Büyükşehir Belediyesi onların desteklediği bir ideolojik görüş tarafından yönetilmemektedir. Son yıllarda bisiklet konusunda büyük bir atılım yapan Sakarya Büyükşehir Belediye'si hakkında tek olumlu paylaşım göremezsiniz. (Ayçiçeği Bisiklet Vadisi Projesi) Fethiye Belediye'sinin bisiklet yolları ile ilgili tek olumlu paylaşımları olmaz, zira orası da onların belediyesi değildir. İzmir Büyükşehir Belediyesi saçma sapan bir ayak dayama aparatı koyar, günlerce övülür, Ankara Büyükşehir Belediyesi 10 km bisiklet yolu yapar ve günlerce konuşulur. Şehrine bir kilometre bisiklet yolu yapamayan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tek bir paylaşımda olsun eleştirilmez, görmezden gelinir, zira onların belediyesidir.
 
İki örnek olayı inceleyelim şimdi: Biri Çorum Belediyesi'nin bisiklet yolları çalışmaları diğeri de Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin bisiklet yolları üzerindeki faaliyetleri olsun. Çorum Belediyesi, Çorum'un en merkezi caddesi olan Gazi Caddesi'ne bisiklet yolu yapmaya karar verdi, bölge esnafının ve vatandaşların yoğun tepkisi üzerine bu karardan vazgeçmek zorunda kaldı. Sadece bizim ülkemizde değil dünyanın her yerinde halkın tepkisini çeken bir uygulamadan vazgeçilir. Ne var bunda? Demokrasilerde gayet doğal bir durumdur. Ne yapacaktı Çorum Belediyesi? Bölge esnafının ve semt sakinlerinin zinhar istemediği bir bisiklet yolunu halka rağmen zorla mı yapacaktı? Bunların sosyal medya gruplarında Çorum Belediyesi'ni aşağılayıcı, Çorum halkını küçümseyen iletilerin altına yapılan yorumlarda Çorum Belediyesi linç edildi. O küçümseyici ifadelerin hiçbiri grup kurallarına aykırılık, nezaket vb bahaneleriyle silinmedi, engellenmedi. Neden? Çünkü Çorum Belediyesi onların desteklediği bir siyasi parti tarafından yönetilmiyordu, o hâlde ona vurmak serbestti. 
 
Antalya Belediyesi'ni devralan yeni ekibin bisiklet konusundaki ilk işi şehir içindeki bisiklet yollarını bir gecede kaldırmak olmuştu. Bir önceki dönem yapılmış kilometrelerce bisiklet yolu bir gecede yok edildi. Abartmıyorum, gerçekten bir gecede yok oldular. Vatandaş sabah kalktı her gün işine giderken kullandığı bisiklet yolunun yerinde olmadığını fark etti. Oysa daha geçen akşam işten eve o bisiklet yolunu kullanarak gelmişti. Bunların gruplarında ses yok, soluk yok! Tek bir gönderide bile Antalya Büyükşehir Belediyesi eleştirilmedi. Bu durumu eleştiren paylaşımları gruplarında paylaşmadılar, paylaştırmadılar, eleştiren paylaşımlar yapmaya çalışanları gruplarından atıp engellediler. Sistemleri böyle çalışıyor işte. Ne kadar da çağdaş ne kadar da demokratik ne kadar da medeni bir platform değil mi? Düşünce özgürlüğü konusunda ne kadar da özgür bir platform ama? Övecek cümle bulamıyorum hâlâ!
 
Peki, 15 bin kişiyi sosyal medyada örgütlemeyi başarabilen bu "inisiyatif-platform-kolektif" adlı gruplar niçin bir dernek ya da vakıf kurmuyor; yahut kuramıyor? Özellikle dernek ya da vakıf üzerinden örgütlenmemeyi tercih ediyorlar. Zira sosyal medyada pervasızca yayın yapıp kitleleri istenilen formatta etkilemek ve yönlendirmek çok kolay, ayrıca bunu yaparken de ülke yasalarının sorumluluk alanından kaçma imkânı da cabası. Onlara göre bu bir özgürlük alanı, bize göre ise ölçüsüz bir denetimsizlik ve sorumsuzluk! Dernek yahut vakıf olsalar belli yasal sorumlulukları yerine getirmek zorunda kalacaklar ve ilgili bakanlıkların denetiminden geçecekler. Öyle olursa istedikleri gibi AB politikaları perspektifinden beyin yıkama faaliyetleri yürütemeyecekleri ortadadır. Bunu asla açıktan yapmazlar. Halkın genel eğilimine uygun politik maskeler kullanırlar. 
 
En sevdikleri maske ise Atatürkçülüktür. Zira Türkiye'de Atatürk adı kitleleri etkileme konusunda çoğu alanda yeterli olmaktadır. Bu maskeyi Atatürk'ü çok sevdikleri için yahut onun ideolojisine değer verdikleri için kullanmazlar. Bunu nereden çıkarıyoruz? Şuradan: Türkiye'nin herhangi bir milli meselesinde Türkiye'den yana tavır koymazlar, ama halkın tepkisini çekmemek için milli bayramları da kutlamaktan geri durmazlar. Sosyal medya araçlarında yaptıkları yayınlarda ülkemizin bisiklet konusundaki geri kalmışlığı ön plana çıkarılıp Hollanda başta olmak üzere diğer AB ülkelerinin bisikletli yaşam konusundaki başarıları abartılarak övülmektedir. Başka şehirlerde şehrin genel eğilimine uygun olarak İslamcı yahut milliyetçi maskelere de bürünebilmektedirler. Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağı'nda adlı kitabında bunların strateji, taktik ve yöntemlerini açıkça ortaya koymuştur. İsteyen ilgili kitaba bakabilir.
 
Bu arada gerçekten kitle örgütü olma sorumluluğunu yerine getiren bisiklet temalı dernek, vakıf ve kulüpleri bu bağlama yerleştirmiyorum. Onlar gerçekten sorumluluklarının farkında olarak yasalar çerçevesinde bisiklet kültürünü yaymaya çalışıyorlar. Çoğu dernek ve vakfın bisiklet konusunda yaptıklarını Türkiye Bisiklet Federasyonu 33 trilyonluk bütçesi ile yapamıyor. Bu yasal dernek ve vakıflar kaymakamlıklar ve valilikler kanalıyla pek çok sosyal sorumluluk projesi yürütüyorlar. Her yıl binlerce kişiyi bisikletli yaşama kazanıyor, bisiklet sürmeyi bilmeyen yüzlerce vatandaşımıza bisiklet sürmeyi öğretiyorlar. Bisiklet spor kulübü dernekleri de ülkemizin bisiklet sporunu sırtlanmış durumda. Amatör bir ruhla bisiklet sporunu geliştirmek için canla başla çabalıyorlar. Yüzlerce genci “bisiklet spor kulübü dernekleri” çatısı altında örgütleyerek onları bisiklet sporuna kazandırmayı başarabiliyorlar. İnanılmaz bir özveri ve sarsılmaz bir inat ile bisiklet sporunu ayağa kaldırmak için ne gerekiyorsa cansiperane yapıyorlar.
 
Bunlar ile "inisiyatif-platform-kolektif" yapılarını birbirine karıştırmamak gerekiyor, otu çöpten ayırmalıyız. Bu yapıların bu güne kadar bir tane bisiklet sporcusuna destek olduğu görülmüş şey değildir. Bir tane genci bisiklet sporuna kazandırdıklarına daha şahit olmadık. Kulüp kurmadıkları gibi kulüp kuracak bir anlayışa da sahip olamazlar. Onlar için sanal âlemdeki sosyal medya gruplarında var olmak yeterlidir. Dijital bir bisikletli yaşamları vardır. Öne çıkan isimlerin Strava profillerini incelediğimiz zaman şu gerçeği görürüz: Bisiklete binmezler! Ya da şöyle diyelim: Sosyal medya gruplarında yazıp çizdikleri kadar bisiklete binmezler. 13 bin kişiye sosyal medya üzerinden propaganda yapan platformun kurucusu yılda 7 bin kilometre bisiklete binmez; ama her paylaşımında bisikletli ulaşım şöyle güzel, böyle harika diye yazmaktan da geri durmaz, verdiği vaaza uygun amel etmeyen imamdan farkı yoktur. Bisiklete binmeyen birinin bisiklet sporuna yahut bisikletli ulaşıma nasıl bir katkısı olabilir? Olamıyor zaten.
 
"İnisiyatif-platform-kolektif" benzeri yapılar asla kaymakamlık- valilik gibi devlet kurumları ile işbirliğine gitmezler, en temel ayrım noktaları budur. Etki alanlarına giren belediyelerle çeşitli ortaklıklar yaparlar, bu ortaklıkları yaparken de bisikletli ulaşım hakkını savunan vatandaşlarla diğer vatandaşları karşı karşıya getirip toplumsal kutuplaşmalara neden olurlar ve bunu cehaletlerinden değil bilinçli biçimde yaparlar. Asla bisiklet yolu yapılamayacak bir caddeye zorla bisiklet yolu yaptırırlar, semt sakinleri ile o yolu kullanan bisiklet kullanıcılarını karşı karşıya getirirler. Semtlerinde bisiklet yolu istemeyen semt sakinlerini sosyal medya gruplarında çektikleri videolar aracılığıyla afişe ederler, o videoların altına yapılan hakaret içerikli yorumlara da dokunmazlar. Zira buradaki amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek ya da dövdürmektir. Kitleleri doğal yollardan etkileyerek bisikletli yaşama kazanmak isteyen biri bunu yapmaz, buradaki amaç semtine bisiklet yolu yapılmasına karşı olan semt sakinlerini bisikletli yaşama kazanmak değildir. Kutuplaşma yaratıp bunu çatışmaya doğru evirmektir.
 
Niçin böyle yapıyorlar? Zira onlar bu devletin değil onları fonlayan yabancı devletlerin hizmetindedirler. Onların amacı "yaratıcı yıkıcılık" teorisinin kapsamında kendilerine verilen görevleri yerine getirmek, bunu yaparken de mümkün olan en geniş kitleyi ülkesine yabancılaştırarak kendi saflarında örgütlemektir. Sadece bisiklet alanında değil her alanda var bu "inisiyatif-platform-kolektif" benzeri yapılanmalar. Açıktan yıkıcı politika yapmak yerine STK maskesi altında faaliyetlerini yürüttükleri için kimse onlara müdahale edemiyor. Müdahale edildiğinde ise "Türkiye'de düşünce özgürlüğü yok!" yaygarası çıkarıp ortalığı birbirine karıştırıyorlar. Zaten amaçları da budur: Bisiklet teması üzerinden çatışmaya evrilme ihtimali olan toplumsal kutuplaşmalar yaratmak! Bisikletli yaşam konusundaki haklı talepleri bir maske gibi kullanarak büyük oyun kurucunun emirlerini yerine getirmek için örgütlenen bu inisiyatif-platform-kollektif ve benzeri yapılanmaların asıl gayesi budur.
 
Burada tam manasıyla saçmaladığımı düşünen arkadaşlar varsa basit bir örnek vereyim. Osman Kavala’yı tanırsınız. Tanımıyorsanız zaten bu yazıdan hiçbir şey anlamadınız demektir. Bu şahsın bisiklet üzerinde çekilmiş tek bir fotoğrafı yoktur, bisikletle alakası yoktur, belki çocukken bisiklete binmişliği vardır, o kadar… Eee, bize ne kardeşim Osman Kavala’dan? Evet, katılıyorum size. Bize ne? Bu kafada bir adamın bisikletle ne alakası olabilir? Bisiklet camiasında aktivist olarak bilinen, bisiklet temalı çeşitli dernek ve oluşumların içinde olan biri sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulunuyor. Paylaşımda “Free Osman Kavala” yazıyor. Arkadaşı ve derneğini araştırıyoruz, derneğin üye sayısı ile dernek bürosunun bulunduğu semtteki kiraları karşılaştırıyoruz sonra. Tüzükte belirtilen aidat ile o derneğin büro kirasını bile ödeyebilmeleri mümkün değil. “Eee, nereden geliyor bu değirmenin suyu hacı?” diye sormazlar mı adama? Soruyoruz, kapı duvar… Bakın buralar eskiden hep komplo teorisi idi, pardon dutluktu dutluk…
 
Burjuvazinin saray soytarılarına "aktivist" denir. Burjuvazinin mezar kazıcılarına "devrimci" denir. İnisiyatif-platform-kolektif vb yapılar burjuvazinin saray soytarılarıdır. Bütün bisikletçileri, yasal dernek ve vakıflar etrafında birleştiren kurumlar ise burjuvazinin mezar kazıcılarıdırlar. Bize burjuvazi tarafından zorla dayatılan motorize bir yaşamı reddedebilmek için öncelikle meşru zeminde örgütlenmemiz gerekir. Meşru zemine dayanmayan inisiyatif-plarform-kollektif gibi bisiklet örgütümsüleri ile başarıya ulaşamayız. Şimdiye kadar bir arpa boyu kadar yol alamamamızın nedeni işte bu sanal-dijital örgütlenmelerdir. Bunlar, bisikletin spekülatörleridir. Manipülasyon ile birilerinin paslı kişiliklerini parlatma ve bisikletli ulaşım talebinde bulunan kitleleri yanlış yönlendirme dışında hiçbir işe yaramazlar. 
 
Bu yazımızda bisiklet piyasasının spekülatörlerini hakkını vererek gömdüğümüze göre ölünün terekesini tasfiye ettikten sonra artık gerçek bisiklet sivil toplum örgütleri üzerine konuşabiliriz. Bir sonraki yazımızda bisikletli bir yaşamı inşa etme yolundaki doğru eylem çizgisini anlatarak bisiklet sivil toplum örgütlerinin nasıl olması gerektiğini açıklayacağız.

11 yorum:

  1. Hocam,şiir gibi,Bilge Gibi..Kaleminize saglık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı zamanda şiir de yazan biri tarafından kaleme alındığı için olabilir. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. 🥰

      Sil
  2. Gizlenen gerçeklerin Güneş ışığı sayesinde ortalığa çıkmasına vesile olanlara selam olsun. Öyle ya, gerçeklerin er geç günün birinde ortaya çıkma gibi kötü bir huyları var.

    YanıtlaSil
  3. İzniniz olursa, bu yorumunuzu kendi safyalarımız da yayınlayabilir miyiz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaynak göstermek suretiyle istediğiniz mecrada yayınlayabilirsiniz.😊

      Sil
    2. Teşekkür ederim. Yazılarınızı değerli ve okunası buluyorum.

      Sil
    3. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. 😊

      Sil
  4. Bir bisiklet sever olarak. Yeminle söylüyorum Harikülade bir yazı olmuş. Hatta "Müsbik" Müslüman bisikletçiler derneği neden yok dedirtecek kadar düşündürücü, bisiklet sporunu yapanlar hep Sol kesim değil kardeşler şu yazıyı okuduktan sonra geleceğe inancım bir kat daha arttı neyin ne olduğunu bilen uyanık müslümanlara Selam olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum.

      Sil
  5. Selamünaleyküm Ali Bey kaleminize sağlık. Bizim grubumuz Kayseride tamda sizin yazınızda değindiğiz sebeplerden kuruldu. Kurucu üyelerinden olduğum Argos bisiklet grubu 15 Temmuz sürecinde darbe karşıtı tavırlarımızdan dolayı bizi dışladı. İyide oldu😁 Bize 15TEMMUZBİSİKLETGRUBU kurduk. Allah'a emanet.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ülkesine ve milletine ihanet edenlere karşı durmayanlar dünya şampiyonu bisikletçi olsalar dahi kâr etmez. Öncelik ülkemizin ve milletimizin selameti olmalıdır.

      Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Siz de Allah'a emanet olunuz. 😊

      Sil