15 Eylül 2021 Çarşamba

MARC AUGÉ BİSİKLET MUCİZESİ ÜZERİNE VOL 4

Yazımızın bu bölümünde Marc Augé'nin Bisiklet Mucizesi adlı kitabının Ütopya adlı bölümündeki tezleri inceleyeceğiz.

Ütopya 

"... bisiklet bizatihi küçük bir obje, araba gibi oturulan bir mekân değil bütünleşik bir objedir. Düzenlenmez, dekore edilmez, bizzat yapılır." (Sayfa 60) Motorlu araçların tamamı obje niteliğinde olmasına rağmen bisiklet ve onun üzerinde devinen insan sujedir. Bisikleti insanın altındaki pasif bir obje olarak tahayyül edebilmek mümkün olmadığı gibi, bisikletin üzerinde olmayan insanın da sujeliği eksik kalacaktır. Bisiklete binen insan ile birlikte bisikletin kendisi de suje oluşumunun eşit orandaki etkenleri olarak karşımıza çıkıyor. İnsan ve bisiklet birbirini bütünleyen iki farklı bileşen. İkincil olarak bisiklet, düzenlenebilir, dekore edilebilir ve yapılabilir. İnsandan ayrı bir nesne olarak tahayyül ettiğimizde bunların hepsini bisiklet için söyleyebiliriz; fakat burada belirli bir ayrım noktası bulunduğunu vurgulamadan geçmemeliyiz: Bisiklet insan için insan tarafından üretilen basit bir makinedir; fakat onu suje aşamasına taşıyan değer verici deneyim, insanın onu üretirken harcadığı emeğin yanı sıra onun üzerinde devinen insanın harcadığı alın teridir. Bu aşamada basit bir makine olan bisiklet insan vücudunun herhangi bir uzvu gibi işlev kazanır ve sujeleşir. Üzerine insanın binmediği bir bisiklet ise objelikten kurtulamayacaktır.


"Sabırlı ve sadık olan bisiklet, sahibinin vefalı ve önemli bir yoldaşıdır; insan ondan ayrılmak istemez." (Sayfa 60) Şu cümle herhangi bir otomobil için yazılabilir mi? Otomobil sabırlı ve sadık olarak tanımlanabilir bir nesne midir? Vefalılık, yoldaşlık otomobil söz konusu olduğunda dillendirilebilir mi? Bunların birine dahi evet yanıtını verebilmek mümkün değilken kent içi ulaşımda kral koltuğuna ruhsuz otomobilleri hiç tereddüt etmeden nasıl yerleştirebiliyoruz? Bisikletin bir ruhu var, insanla birlikte, insanla var olan, insansız kaldığında ruhunu yitiren bir yapısı var bisikletin. Bisiklet ve insan arasındaki ilişki bir yoldaşlık ilişkisiyken otomobil ve insan arasındaki ilişki sadece bir sahiplik-aitlik ilişkisidir. İnsan otomobilin mutlak sahibi ve mâlikiyken bisiklet üzerindeyken bu kadar mutlak bir mülkiyete sahip değildir. Yasalar ve ilgili mevzuat otomobili bir yatırım aracı, bir ticaret metası hâline getirmiştir. Hiçbir açık kapı bırakmaksızın otomobil mülkiyeti ve kullanımı yasalar tarafından sınırlandırılmıştır. Otomobil sahibi olmayı yasalarla çerçevesi çizilmiş bir tanımlı özgürlük alanı hâline getirmiştir. Bisiklet için ise bu mutlak mülkiyetten söz edemiyoruz. Şimdilik... İnsanın ondan ayrılmak istememesine neden olan duygusal bağın kaynağı da bu mülkiyet ilişkisinde saklı. Bisiklet bir mülk değil, insanla birlikte anlam kazanan bir özne. İnsanla bisiklet arasındaki ilişki, eşit özneler arasındaki doğal bir bağımlılık ilişkisidir.

"Elektrikli motor bir mükemmel eşitlik aracı, tartışmasız tek pozitif ayrımcılık biçimidir." (Sayfa 63) Son yıllarda elektrikli bisikletler üzerinden yürütülen algı operasyonunu dehşet ve hayretle takip ediyorum. Bir e-bike furyasıdır gidiyor. Marc Augé de bu furyaya teorik açıdan destek veriyor. Elektrikli motoru bir eşitlik aracı yahut pozitif ayrımcılık biçimi olarak tanımlayabilmek için gerçek anlamda bir ideolojik körlüğe sahip olmak gerekiyor. Elektrikli motor destekli bisikletler ile eşitlik nasıl sağlanacak? Türkiye koşullarında en ucuz e-bike 15 bin TL! Avrupa'da bile işçi sınıfı ve lümpen proletarya sınıflarına mensup bireyler tarafından rahatlıkla satın alınabilir fiyatlarla satılmıyor. Bu nasıl bir eşitlik aracı ki ezilen sınıflar tarafından satın alınamıyor? Kuzum, e-bike kimi kime eşitliyor? Yanıtını yine biz verelim: E-bike, onu satın alabilecek ekonomik seviyeye ulaşmış sınıfları bisiklete binme deneyimini yaşama noktasında eşitliyor. 20 yaşındaki sağlıklı bir burjuva elektrik desteğine ihtiyaç duymadan bisikletini sürebiliyorken 60 yaşındaki burjuva E-bike olmadan bu deneyimi yaşayamıyor; çünkü bedeni bu yükü kaldıracak düzeyde değil. İşçi sınıfından 20 yaşındaki sağlıklı bir genç pedal gücüyle bisikletine binebiliyor; ama 60 yaşındaki işçi emeklisi bir yurttaş, e-bike satın alacak seviyede bir gelire sahip olmadığı için bisiklete binemiyor. Al sana "mükemmel eşitlik aracı"! Yersen!!!

"Kökten dincilik, bisiklet karşısında geri adım atmak zorunda kalalı uzun zaman olmuştur ve bisiklet modası, ebeveynleri ya da gerici erkek kardeşleri tarafından şeytanın aracına bacaklarını iki yana açarak binmesi engellenmeye çalışılan bazı kız çocuklarını kesin olarak özgürleştirmiştir." (Sayfa 65) Bisiklet kadınlar açısından bir özgürleşme aracıdır. Süfrajetlerden feministlere uzanan kadın özgürleşme hareketleri tarihi incelendiğinde bu özgürleşme hamlelerinin her birinde bisikletin büyük bir yerinin ve öneminin olduğunu görürüz. Bisiklet, kadın bedeninin dinsel ve toplumsal zincirlerinden kurtularak özgürleşebilmesi için özgün bir kent içi micro ulaşım aracıdır. Kadının babasına, abisine, kocasına, sevgilisine muhtaç olmadan A noktasından B noktasına özgürce gidebilmesini sağlayan bir ulaşım aracı olarak bisikleti yeniden yorumlayabiliriz. Dünyanın her yerinde insan özgürleşmesinin önündeki en büyük engel kökten dincilik olarak karşımıza çıkıyor. Kökten dincilik, dünyanın her bölgesinde emperyalist-kapitalist sistemin ideolojik aygıtları içinde yer alır ve bu bağlamda toplumsal hegemonyanın inşa edilmesinde etkin bir biçimde kullanılır. Bacaklarını ayırarak bisiklete binen kadın, kökten dinciliğin ve onu taşeron olarak kullanan emperyalist- kapitalist sistemin can düşmanıdır. Bu yüzden kadının bacaklarını ayırarak bisiklete binebildiği tüm coğrafyalarda kökten dincilik gerilemeye mahkûmdur.

"Üretim tam bir atılım hâlinde. Satış ve pazarlama teknikleri ustalıkla rekabet ediyor. Kapitalizm bundan yarar sağlıyor ama iş örgütlenmesi, eğitim ve eğlence alanlarındaki kullanıcıların talepleri o hâle geldi ki liberalizm ve sosyalizm arasında, öncelikle bireylerin mutluluğuyla ilgilenen üçüncü yolun keşfedilmesine izin verecek olanın nihayetinde bisiklet pratiği olup olmayacağı sorgulamaya başlıyor." (Sayfa 71) Yazar; Ütopya bölümünün sonunda sosyalizm ve liberalizm arasında, bireylerin mutluluğunu önceleyen üçüncü bir yolun keşfedilmesi için bisiklet pratiğinin neden olup olmayacağının sorgulanmaya başlanacağı teziyle kitabın bu kısmına kadar satır aralarında örtük anlatımla ifade etmeye çalıştığı ideolojik görüşünü ifşa ediyor. Kapitalizmin yarar sağladığı bir üretim atılımının bireylerin mutluluğuna nasıl bir katkı sağlayacağını ise açıklamıyor, açıklayamıyor. Zira kapitalizmin geniş insan kitlelerinin yaratıcı emeğinin sömürüsü üzerinden geliştiğini, bunun insanlar açısından tartışılmaz bir mutsuzluk kaynağı olduğunu görmezden geliyor. Kapitalistlerin mutlu olduğu bir sistemde geniş halk kitlelerine kalan ancak ve ancak mutsuzluk olacaktır.

Yine yazarın savunduğu liberalizm ve sosyalizm arasında bulunacak üçüncü yol üzerine yıllardır düşünülüyor, teorik ve pratik zeminde bu üçüncü yol arayışlarının tamamının kapitalizme yaradığı açıkça görüldü. Üçüncü yolcuların keşfettiklerini iddia ettikleri o yol mutlak surette kapitalizme çıkıyor. Bisiklet pratiğinin açacağı üçüncü yolun da açılacağı yer bellidir.  İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı bellidir. Mülkiyet ilişkileri üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadan, sadece bisikletçilik pratiği üzerinden insanların eşitlenebileceğini iddia etmek ham bir hayaldir. Üretim araçları üzerindeki mülkiyetin niceliği değişmeden niteliği de değişmeyecektir. "İş örgütlenmesi, eğitim, eğlence" alanlarındaki birey taleplerinin toplumsal alanda bir eşitlik sağlama gücü yoktur. Bu güne kadar gelişen, insanlar arasındaki eşitsizliği azaltma ve yok etme amacına yönelik eyleme geçirilen bütün insan faaliyetlerini incelediğimizde bunların tamamının mülkiyet ilişkilerini değiştirerek başarılı olabildiğini gözlemliyoruz. Bu güne kadar yaşanan toplumsal değişim hareketlerinin tarihsel birikimini incelediğimizde bu sonuca ulaşıyoruz. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı mülkiyet ilişkilerinde saklıdır. Bisiklet yahut başka bir insan icadı makinenin bu eşitsizliği ortadan kaldırabilmesi mümkün olmayacaktır. Bisiklet, bu toplumsal eşitsizliği belki azaltabilir, belki hafifletebilir; ama kesinlikle ortadan kaldıramaz.

Bu yazımızda Marc Augé'nin Bisiklet Mucizesi adlı kitabının Ütopya bölümünü inceledik. Bir sonraki bölümde kitabın son bölümünü inceleyeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder