22 Haziran 2021 Salı

BİSİKLET TOPLULUKLARI ÜZERİNE

 

Türkiye'de pek çok bisiklet topluluğu var. Hemen hemen her görüşten, her tipte bisikletçiye hitap edecek oranda geniş bir yelpazede çeşitlenmiş bisiklet topluluklarımızın var olduğunu görüyoruz. Türkiye'de herhangi bir bisiklet veya bisikletçi türüne uygun bir bisiklet topluluğunu bulmakta zorlanmıyorsunuz. Kısa bir internet araştırmasıyla şehrinizdeki bisiklet topluluklarına kolayca ulaşmanız mümkün. Ancak bu bisiklet topluluklarının çok ciddi kusurları var, işini doğru düzgün yapan birkaç bisiklet topluluğunu bir yana koyacak olursak büyük çoğunluğunun bisiklet topluluğu olmanın sorumluluğundan uzak, disiplinsiz, ciddiyetsiz ve gevşek örgütlenmeler olduğunu görüyoruz. Bu yazımızda bisiklet topluluklarının eksikleri, kusurları, hataları üzerinde konuşacağız.

Bisiklet toplulukları taktik ve stratejik düşünme yetisinden yoksun yahut bu yetileri eksik önderler tarafından yönlendiriliyor. Gelip geçici eylemler, sonuç alıcı olmayan kampanyalar, daha fazla insanı bisikletli yaşama kazandırma amacına hizmet etmeyen yabancılaştırıcı söylemler yüzünden bu topluluklar bir türlü kitleselleşemiyor. Proje üretip daha fazla insanı bisikletli yaşama kazandırması gereken bu topluluklar yukarıdaki hataları yapmasalar bile hayatın doğal akışında bisikletle tanışan insanları kazanarak bisikletli yaşamı inşa edebilirler. Ama yanlış taktikler ve stratejik hatalar yüzünden hayatın doğal akışı sayesinde bisikletle tanışan insanları bile bisikletli yaşamdan soğutmayı başarabiliyorlar.

Bisiklet topluluğunu şahsi amaçları için bir araç hâline getiren önderler ciddi bir sorun yaratıyor. Bisiklet topluluklarında, toplumsal arenada kişisel egolarını tatmin etmeye çalışan kimlik ve kişilik pazarlamacısı tipler var. Yerelde belediye meclis üyesi olmayı amaçlayan, bu amaca hizmet edebileceğini düşündüğü bir sosyal faaliyet alanı olarak gördüğü bisiklet topluluklarını şahsî emellerine alet eden tipler var. Muhtarlık için sosyal çevre yapmak maksadıyla bisiklet topluluğuna giren yahut topluluk kurup yöneten tipler var. Henüz milletvekili ya da bakan olmak için lobi faaliyetleri kapsamında bisiklet topluluğu kuranlara rastlayamıyoruz, zira ülkemizde bisiklet henüz o kadar popüler değil. Olmayasıcalar... Bisiklet topluluklarının kitleselleşememesinin önündeki en büyük engellerden biri de bunlar maalesef. Siyasi ikbal için şekilden şekile giren bu bukalemunlar, bisiklete mi bulaşmayacaktı? Ne sandın Fixieci Ali Dayı! Masa, kasa ve nisa için atmayacakları takla yok bunların. Tabii ki bisiklet topluluklarını da şahsî menfaatlerini arttırmak için siyasi emellerine alet edeceklerdi. Alet etmeye devam ediyorlar hâlâ!

Bir de bisiklet topluluklarını kötü emellerine alet etmeyi düşünen tipler var. "Aga buralar taytlı, şortlu garıdan, gızdan geçilmiyor." kafasıyla bisiklet topluluğuna giren hatta sırf bunun için ayrı bir bisiklet topluluğu kuran abazalar var!!!! Sadece bisiklet topluluğu olarak düşünmeyelim, doğa temalı her türlü topluluk, dernek vs içinde var böyle tipler. Toplumsal hayattaki varlıkları ile doğal yollardan karşı cinsin ilgisini çekemeyecek kadar acınası tipler, bisiklet topluluğuna girerek yahut bisiklet topluluğu yöneticisi olarak bu alanda tatmin sağlamaya çalışıyorlar. Psikanalize göre bu bir telafi etme yöntemi. Bize göre tam manasıyla bir acizlik yansıması... Kültür, sanat, edebiyat gibi alanlarda birikim sahibi olan ve evrensel insanlık erdemlerini içselleştirmiş paylaşımcı bir kişiliğe sahip erkekler dünyanın her ülkesinde kadınların ilgisini çeker. Bisiklet topluluğuna girmeye yahut bisiklet topluluğu kurmanıza gerek yok beyler. Siz "adam" olun, doğru kadınlar gelir sizi bulur zaten. Bisikleti cinsel tatmin eksikliklerinize çözüm bulma konusunda kullanmayın. Zira pek işe yaramıyor. Çünkü bisiklete binen kadınlarda ortalama zekâ düzeyi insanı hayrete düşünecek oranda yüksek oluyor ve bisikletli kadınlar sizin gibi abazaları bakışlarından tanıyacak kadar da hayat tecrübesine sahipler. Buradan size ekmek çıkmaz, haydi başka kapıya...

Bisiklet topluluklarını yönetenler taktik ve stratejik düşünme becerisinden yoksun oldukları için günün rüzgârlarına kapılıp gidiyorlar. Günün rüzgârına kapılıp gidecek düzeyde yöneticilerle bisikletin kendi gündemini belirlemesi imkânsız. Başkalarının yarattığı gündeme meze oluyor bisiklet toplulukları. Bunlar bazen sağlık bakanlığı tarafından yürütülen bir projede figüranlık oluyor, bazen belediyenin yaptığı bir sosyal sorumluluk projesinde yancılık yahut bir AB projesinde "kullanışlı aptal"lık... Kurum ve alan her ne olursa olsun bisiklet topluluğunun işlevi hiç değişmiyor: Projedeki kuru kalabalık, avamlık, bindirilmiş kıtalık vs vs... Kendi fikrini ortaya koyarak bunu proje yürütücülerine dayatan tek bir topluluk görmedim ben, ya da kendi fikirleri çerçevesinde projedeki eksiklikleri ortaya koyup bunları bisikletliler lehine düzeltebilecek diplomatik pazarlık becerisine sahip tek bir topluluk lideri görmedim. Sürüyle belediye başkanı yancısı, sürüyle AB projesi kullanışlı aptalı, sürüyle bakanlık projesi figüranı gösterebilirim. Durum böyle olunca bisikletliler adına rüzgâra karşı dik duran topluluk liderleri yerine mutlak otoriteye koşulsuz itaat eden sürü çobanları ile muhatap olmak zorunda kalıyoruz. 

Şehir içinde otomobil kullanımına birtakım kısıtlamalar getirmeden bisikletli ulaşım hayalleri kurmamalısınız. Zira gerçekleşmiyor. İnsanlar otomobilleriyle daha yavaş gittiklerini fiili olarak görmeden arabadan inip bisikletlerine binmeyecekler. Yok böyle bir dünya! Siz sabahtan akşama kadar "Arabadan in, bisiklete bin!" diye çığlık atsanız da sizi kimse sallamayacak. Görüyorsunuz. Sallamıyorlar da... Hâli hazırda yaptığınız hiçbir bisikletli yaşam propagandası halkta karşılık bulmuyor. Salgın geliyor, millet şimdi bisiklete biner, bisiklet kullanımı patlar diyorsunuz, sonuçta motorlu araç satışları %60 oranlarında artıyor, bisiklete dönüp bakan birkaç kişi sadece... Salgın yüzünden toplu taşımadan kaçanların maddi imkânları yeterli olanlarının neredeyse tamamı otomobile saldırdı. Birkaç ileri görüşlü insan dışında kimse bisiklete yönelmedi. Piyasada bisiklet kalmadı diye hoplayıp zıplayan bisiklet topluluğu yöneticilerine itibar etmeyin. İç piyasada bisikletin bulunmasının nedeni iç pazarın genişlemesi değil, ihracatın artmasıdır, buna bir de tedarik zincirindeki kırılmaları ekleyebiliriz. O kadar... Millet iç piyasada çılgın gibi bisiklet satın aldığı için iç piyasada bisiklet kalmadı diyen bisiklet topluluğu yöneticileri ya halka yalan söylüyorlar ya da yukarıda anlattığımız durumu bilmeyecek düzeyde cahiller. Başka türlüsü mümkün değil!

Bisikletli ulaşımın cazip hâle gelmesi için motorlu taşıt ulaşımının gözden düşmesi gerekir. Doğa boşluk kabul etmez, doldurur, doğada dolu olan bir yere de başka bir şeyi ikame edemezsiniz. İnsanlar mevcut nesnel koşullarda ulaşım ihtiyacının yarattığı boşluğu otomobil ile dolduruyor, dolu olan bu yere bisikleti yerleştiremezsiniz. Önce orada bir boşluk oluşması gerekiyor. Şehir içi hız sınırını 30'a düşürüp buna uymayanlara can yakıcı cezalar yazmaya başlayın, bakın o zaman bisiklet nasıl cazip gelecek. (Neoliberal politik düzende iktidar olabilmek için seçim kazanmak zorunda olan hiçbir iktidar kendisine oy kaybettirecek böyle bir uygulamaya yeltenmeyecektir. Beyin sahibi bir iktidar aynı zamanda otomotiv sektörünün de nefretini kazandıracak böyle bir kısıtlamadan uzak duracaktır.) Yahut 70'lerdeki gibi bir petrol arzı krizi patlasın, petrol bulunmasın ya da eldeki parayla alınamayacak kadar yüksek fiyatlara satılsın, bakın o zaman bisiklet kullanımı nasıl artıyor? Hiçbir ilerleme koşullar uygun olmadan gerçekleşmez. İnsanlar, eylemleriyle sadece o koşulların olgunlaşmasını hızlandırabilir yahut yavaşlatabilir, ama durduramaz, ama ilk ivmeyi veremez. Bunun farkında olan tek bir bisiklet topluluğu lideri var mı? Varsa niçin topluluk eylemlerinde bu bilincin bir yansımasını göremiyoruz?

Bisikletli yaşamın inşa edilebilmesi için mevcut siyasi, ekonomik, toplumsal koşulların buna uygun olması gerekiyor. Bu koşullar uygun olmadan sadece birkaç aktivistin çabasıyla insanları bisikletli yaşama ikna edebileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yıllardır uygulanan idealist yaklaşımlar ile bir arpa boyu yol gidemediğimizi görüyoruz. Söylemde ne dersek diyelim kitleleri bisikletli bir yaşama ikna edemiyoruz. Biz ne dersek diyelim, nasıl ikna etmeye çalışırsak çalışalım sonuç değişmiyor. Halkımız ısrarla bisiklete binmiyor. Çünkü şehirlerimiz bisiklet sürmeye müsait değil, fiziksel koşullar bisikletli ulaşım için yetersiz. İnsanlarımız trafikte kendilerini bisikletin üzerindeyken güvende hissetmiyor. Bisikletin de bir ulaşım aracı olduğuna yönelik toplumsal bilinç sıfırın altında. Bisikletli ulaşım altyapısı geliştirilmeden bisikletli ulaşımın geliştirilmesi mümkün değil. Maddi koşullar ancak maddi koşullarda yaratılan değişikler ile değiştirilebilir. Sosyal medya örgütlenmeleri ile olacak iş değil bu. Maddi hayatın içinde devinerek değiştirilmesi gereken şeyler bunlar. Ben de her gün teoride çok güzel mantı açıyorum kendi kendime, ama sadece hayallerimde kalıyor, şu güne kadar mantı açmayı hiç denemedim, hayalini çok kurdum ama hayal karın doyurmuyor maalesef. Nesnel koşullar buna hazır olmadan insanları bisikletli bir yaşama zorlamak da aynı sonuçları doğuracaktır: Bisiklet aktivistlerinden yoğun bir şekilde nefret eden ve hızla bisikletli yaşamdan uzaklaşan kitleler...

Mitoz bölünmeyle çoğalan bisiklet toplulukları, bölünüp parçalandıkça daha da güçsüzleşiyor. 10 kişilik bisiklet grupları bile var. Şaka gibi... Ama kimse gülmüyor. Birbirini çekememe, kıskançlık, egoizm, sosyal tatmin, nispet, gıybet, dedikodu vb birçok psikolojik düşkünlük ile etik anlayıştan yoksunluk örnekleri yüzünden bu küçücük bisiklet grupları da bölünüp parçalanıyor. Sonuçta iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar insanı saflarında örgütlemiş butik bisiklet grupları, toplumsal örgütlenme alanında inanılmaz bir bölünmüşlük yaratıyor, bu da geniş tabanlı kitle örgütleri olması gereken bu yapılanmaları üç beş kişinin bir araya gelip bisiklet sürdükleri güçsüz, zayıf "sivil toplum örgütümsüleri, bisiklet topluluğumsuları" hâline getiriyor. Kendi dernek, topluluk ya da grubunda kendi kendilerini tatmin eden (velo-masturbation) bir avuç bisikletlinin kimseye bir faydası olmuyor. Masturbatif biçimde bisiklet sürdükleri için de üretici bir faaliyete katkı sunamıyorlar. Bu derece güçsüzleşmiş ve kitle çizgisini kaybederek radikalleşmiş örgütleri siyasi irade hiç önemsemiyor, ciddiye almıyor. 

Bir de "abicilik ablacılık ekolü" var bisiklet topluluklarında. Sözgelimi bu topluluğu kuran bir abi ya da abla vardır. Topluluğu yönlendirir ve yönetir. Tur rotasından tutun da hangi marka bisikletin iyi olduğuna kadar her şeyi bilir ve kitleye telkin eder. Bir yerden tanıdık geliyor mu size de? Evet, bildiniz. Tarikat-cemaat yönetir gibi bisiklet topluluğu yönetirler. Sözleri hâşâ ayet hükmündedir, eleştirilemez ve sorgulanamazlar. Sorgulamaya kalkarsanız müritleri -pardon topluluk üyeleri- tarafından "Sen kimsin ki filanca abimizi-ablamızı eleştiriyorsun." yollu azarlamalarla yola getirilirsiniz. Tur sırasında hangi gözlemecide konaklanacağını bile onlar belirlerler. Siz sadece onların yönlendirmelerine uysal koyunlar gibi itaat edersiniz. Etmezseniz bir sonraki tura çağrılmazsınız. Susup o gözlemecide gözlemenizi yiyip turununuzu kazasız belasız tamamlamaya odaklanmak zorundasınız. Yoksa topluluktan dışlanırsınız. Bu bisiklet abileri ve ablaları çok çağdaş, ilerici, duyarlı insanlardır, o derece ki sizin bir cümlelik haklı eleştirinize bile tahammül edemezler. Topluluğu daha da geliştirecek bir konuda topluluk abisi ya da ablasından farklı bir çözümleme yapmanız topluluktan aforoz edilmeniz için yeterli bir sebeptir. Bakınız, ne kadar demokratik bir ortam bu bisiklet topluluğu!!! Yersen!

Türkiye'de üyelerine yetkin kişiler aracılığıyla bisiket eğitimi veren kaç topluluk var? İki elin parmaklarını geçiyor mu? Üyelerine orta düzeyde dahi bisiklet sürme teknikleri öğretebilecek yeterlilikte olmayan adamlar bisiklet topluluğu yönetiyor. Ondan sonra da bunlar tarafından bisiklete başlatılan yeni bisikletçilerin ölüm haberlerini televizyonlarda, gazetelerde görüp kahroluyoruz. Bir üyesi trafikte öldürüldükten sonra sosyal medyada ağlayıp sızlayan bisiklet topluluğu yöneticisine soruyoruz, bu çocuklara eğitim verdiniz mi, cevap hayır! Trafikte bisiklet sürme konusunda eğitim vermediğiniz bu çocukları niçin trafiğe saldınız? Bu konuda sizin hiç mi suçunuz yok, diye soruyoruz. Kapı duvar... Gece gece bisikletle trafiğe çıkmış bir arkadaşımıza arkadan araç çarpıyor, ışıklandırması yok, kaskı yok, reflektör yok, Allah için bir tane gece sürüşü güvenlik ekipmanı yok, onu bisiklete başlatan topluluk yöneticisine soruyoruz, gece böyle trafiğe çıkılmaması gerektiği konusunda eğitim vermediniz mi bu arkadaşımıza diye. Yine cevap yok. Ama efendiler YouTube toplantılarında şu kadar üyeli bisiklet topluluğunun yöneticisiyim diye kasım kasım kasılıp afili pozlar takınıyorlar. Utanma mı dediniz? Utanma dediğiniz erdem, "vefa" gibi bir semt adı bile değil maalesef! 

Trafik kanununda bisikletlinin yerini ve önemini bile anlatmıyorlar. Sağ şeridi kullanma konusunda dolmuşçular ile dalaşan bisikletli manzaraları artık vaka-i âdiyeden sayılıyor. Peki, bu bisiklet toplulukçusu arkadaşlar bu dolmuşçuyu sosyal medya gruplarında gömmek dışında ne yapıyorlar? Bir dolmuş durağına gidip bisikletin de motorsuz bir ulaşım aracı olduğunu, bisiklet yolunun olmadığı yerlerde sağ şeridi kullanma hakkının trafik kanununda ona verildiğini, diğer motorlu araçların uyduğu bütün kurallara uymak zorunda olduğunu dolmuşçulara anlattılar mı? Tabii ki hayır! Dolmuşçuyu sosyal medyada linç etmek daha zahmetsiz bir iş. Taş attın da kolun mu yoruldu? Polis bisikletlinin birini çevirip şehir içi hız limitini geçmekten ceza yazıyor, bisikletli arkadaşın bisikletin şehir içi ve şehir dışındaki hız sınırları hakkında bile hiçbir bilgisi yok. Ama fiiliyata baksan üç yıldır bir bisiklet topluluğu ile turlara gidiyor. Sosyal sorumluluk temalı turlarda boy gösteriyor, sosyal medya üzerinden insanları bisikletli yaşam konusunda bilgilendirmeye çalışıyor... Kendisi bilse neyse. Bilmediği bir şeye insanları ikna etmeye çalışıyor. Bu düzeydeki bisiklet topluluklarının bisiklet kültürünün gelişmesine ve bisikletli yaşama yeni bireylerin kazanılmasına hiçbir katkısı olmuyor. Kısa mesafeli haftasonu turları yapmak yetiyor onlara. Birkaç kilometre birlikte sürüp Facebook gruplarına bol fotoğraflı gönderiler de attık mıydı tamamdır!!! Yine çok harikayız. Dostlar bisiklet aktivistliğinde görsünler. 

Bisiklete yönelik küçük politik tavizlerle bu güçsüz sivil toplum örgütlerinin gönlünü kazanacağına kanaat getiren politik iktidar, köklü değişiklik yaratacak hamleler yerine günü kurtaracak pr taktikleri ile bir sonraki seçime kadar bu sivil toplum şeysilerini kandırabiliyor. Birkaç ayak dayama aparatı, üç beş pompa ile kandırılabilecek düzeydeki bisiklet sivil toplum şeysilerini beyin ve zekâ sahibi bir belediye başkanı niçin ciddiye alsın? (Bakınız Yılmaz Büyükerşen ciddiye almıyor, şehrindeki bisiklet topluluklarının hiçbir talebini ciddiye alıp da bir proje geliştirmiyor, eee adam profesör yâni, beyin ve zekâ sahibi olduğu neredeyse belgeli!) Beyin ve zekâ sahibi olmasına rağmen bu toplulukların direnenlerden değil dilenenlerden oluştuğunu bilen belediye başkanı da birkaç tane bisiket tamir istasyonu, birkaç ayak dayama aparatı yapıp bir sonraki seçime kadar kitlenin gazını alıp geçiyor, işine gücüne bakıyor. Beyin ve zekâ sahibi olmasının yanı sıra aileden genetik olarak aktarılan bir kasaba tüccarı zihniyetine de sahip olan belediye başkanları ise hiçbir yere entegre edilmemiş birkaç kilometre bisiklet yolu yapıp işine bakıyor, ek olarak bütün yerel medya organlarında bisiklet yolu yaptım diye propagandasını da yaparak kendini pazarlayabiliyor. Kasaba tüccarı zekâlı bisiklet topluluğu lideri de "Bakınız bu yolu biz yaptırdık." diyerek bisikletli kitlenin gazını alıyor. Alan razı, veren razı! Ne güzel İstanbul!!!

Bisikletli bir yaşamın inşa edilebilmesi için güçlü bir toplumsal tabanı kitle örgütlerinde bir araya getiremeyen bisiklet sivil toplum şeysilerinin herhangi bir belediye başkanına politik baskı yapabilmesi zaten mümkün değil. 15 kişilik bisiklet topluluğu başkana oy verse ne olacak vermese ne olacak? Bazı ulaşım planlamacıları bisiklet topluluklarının yerel yönetimlerin ensesinde boza pişirmesi gerektiğini söylüyor. Bisiklet topluluklarının ya da sivil toplum örgütlerinin belediye başkanlarının ensesinde boza pişirmesini bir köşeye bırakalım, yancılık yapmamalarını bile başarı kabul edecek bir düzeydeyiz. Herhangi bir bisiklet etkinliğinde belediye başkanı ile aynı kareye girmek için jimnastikçilerin yapamayacağı vücut çalımlarını yapıp kafa ve gövdesi ile şekilden şekile giren bisiklet topluluğu yöneticileri var. Neymiş? Bisikletli ulaşım hakkını inatla talep etmek suretiyle başkanın ensesinde boza pişireceklermiş!!! Bizde seviye burası. Ancak şunu hatırlatalım: Dilenenler değil direnenler kazanır!!!! Şimdiye kadar bu kapasite ve kalitedeki bisiklet toplulukları ile bir arpa boyu yol alamamamızın nedeni işte tam olarak yukarıda ifade ettiğimiz altın kuralın içinde gizlidir.

Bisikletli yaşam konusunda ilerleme kaydetmek isteyen bisikletli öncelikle kendi mahallesini (bisiklet topluluğu) temizleyecek. Sonra karşı mahalleden (mevcut motorlu taşıt sürücüleri) adam kazanmaya çalışacak. Bizim bisiklet topluluklarımızın durumu yukarıda tasvir etmeye çalıştığım gibidir. Hâl böyleyken daha fazla insanı bu topluluklara kazanmaya çalışmak bisiklete karşı nefreti ve ön yargıyı körükler. Mikrop bedeni ele geçirmeden herkes kendi mahallesini bu pisliklerden temizlesin.

"Aga iki yazıdır bizi gömüp duruyorsun, hâlâ elle tutulur bir çözüm önerin yok. Mezar kazıcılıktan bıkmadın mı kardeşim?" diye soran bisikletli dostlarıma cevap veriyorum. Bir sonraki yazıyı bekleyin. 

4 Haziran 2021 Cuma

BİSİKLET PİYASASININ SPEKÜLATÖRLERİ: PLATFORM, İNİSİYATİF, KOLEKTİF VE TÜREVLERİ


Başlığı okuduktan sonra “Hoca yine uçuşa geçti!” diyenler vardır kesinlikle. Uçuş falan yok. Ayaklarım arzın üzerinde. Uçmaya da hiç niyetim yok. Amaaaa… Bu yazıda, kerameti kendinden menkul birkaç üfürükçü bisiklet hocasını havaya uçurmaya niyetim var. Ne demişler? Şeyh uçmaz müritleri uçurur! Şükürler olsun bu güne kadar kimsenin müridi olmadık. Bundan sonra da olmaya niyetimiz yok. Hocalarını uçurduktan sonra keramet gösteren hocalarının hesabından kendi keselerini doldurmaya niyetlenen müritlerin gazına gelecek kadar zayıf bir karakterimiz de yok. Bu yazımızda bisiklet piyasasının spekülatörlerini, üfürükçü dijital cinci hocalarını, sanal pedalşörlerini, klavye aktivistlerini havaya uçuracağız. Gardınızı alın, yıkıma başlıyoruz. Sözcükleri şarjöre sürüyorum.
 
"İnisiyatif-platform-kolektif" adlarını taşıyarak sadece belli bir siyasi partinin politikalarını bisiklet alanında desteklemek için örgütlenmiş, sivil toplum örgütü görünümlü oluşumlar var. Sosyal medya araçları üzerinden örgütleniyorlar. Aslında yasal olarak bu örgütlerin hiçbir varlığı yok. Ne bir dernek ne bir vakıf... Sadece bir sosyal medya gurubu üzerinden örgütlenerek binlerce insanı etkileyebilme gücüne erişen mikro dijital örgütlenmeler bunlar. Birkaç popüler bisiklet aktivistini kullanarak bisiklet teması etrafından binlerce kişiyi sosyal medya üzerinden örgütleyip, yine sosyal medya gruplarında belli bir dünya görüşünün propagandasını bisikletçilik maskesi altında yapmaktalar. Sözde özgürlüğün sanal mecrası sosyal medya üzerinden örgütlenmeyi demokratik bilincin bir ürünü olarak pazarlamakta mahirdirler. Ancak yaldızları döküldüğünde o demokratik cilânın altından Mussolini’nin kara gömleklilerinin çıktığını görürüz.
 
Sosyal medya gruplarında yapılan yayınları takip ettiğimizde AB politikalarının neoliberal sol aktivist tezlerle bize sunulduğunu gözlemliyoruz. Bu tezlerin aleyhindeki paylaşımlar grupta engelleniyor, etki alanları daraltılıyor, grup katılımcısı bu tezleri eleştirmeye devam ederse gruptan atılıyor ve engelleniyor. Yerelde destekledikleri partilerin belediye başkanlarının bisikletle ilgili icraatları abartılarak örtülü bir propagandanın malzemesi haline getirilirken, desteklemedikleri belediye başkanlarının icraatlarında mutlaka eleştirilecek bir yön bulmayı başarabiliyorlar. Burada altın kural şudur: Avrupa’da bisiklet konusunda yapılan her şey harikuladedir, Türkiye’de bizim ideolojimize ait belediyelerin bisiklet konusunda yaptığı en saçma şeyler bile fevkaladedir, Türkiye’de bizim ideolojimize karşıt belediyelerin bisiklet konusunda yaptığı en mükemmel yatırım dahi çöptür. 
 
Sözgelimi Türkiye'de bisiklet kullanımının en yaygın olduğu il olan Konya ile ilgili tek bir olumlu paylaşım göremezsiniz. Toplamda 550 kilometreye kadar varan ölçüde entegre bisiklet yolu inşa etmeyi başarmış (2020 verilerine göre), bisiklet tramvayını uygulamaya geçirmiş, çift katlı bisiklet park alanları yapmış Konya Büyükşehir Belediye'si hakkında tek bir olumlu, övgü dolu paylaşımları yoktur. Çünkü Konya Büyükşehir Belediyesi onların desteklediği bir ideolojik görüş tarafından yönetilmemektedir. Son yıllarda bisiklet konusunda büyük bir atılım yapan Sakarya Büyükşehir Belediye'si hakkında tek olumlu paylaşım göremezsiniz. (Ayçiçeği Bisiklet Vadisi Projesi) Fethiye Belediye'sinin bisiklet yolları ile ilgili tek olumlu paylaşımları olmaz, zira orası da onların belediyesi değildir. İzmir Büyükşehir Belediyesi saçma sapan bir ayak dayama aparatı koyar, günlerce övülür, Ankara Büyükşehir Belediyesi 10 km bisiklet yolu yapar ve günlerce konuşulur. Şehrine bir kilometre bisiklet yolu yapamayan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tek bir paylaşımda olsun eleştirilmez, görmezden gelinir, zira onların belediyesidir.
 
İki örnek olayı inceleyelim şimdi: Biri Çorum Belediyesi'nin bisiklet yolları çalışmaları diğeri de Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin bisiklet yolları üzerindeki faaliyetleri olsun. Çorum Belediyesi, Çorum'un en merkezi caddesi olan Gazi Caddesi'ne bisiklet yolu yapmaya karar verdi, bölge esnafının ve vatandaşların yoğun tepkisi üzerine bu karardan vazgeçmek zorunda kaldı. Sadece bizim ülkemizde değil dünyanın her yerinde halkın tepkisini çeken bir uygulamadan vazgeçilir. Ne var bunda? Demokrasilerde gayet doğal bir durumdur. Ne yapacaktı Çorum Belediyesi? Bölge esnafının ve semt sakinlerinin zinhar istemediği bir bisiklet yolunu halka rağmen zorla mı yapacaktı? Bunların sosyal medya gruplarında Çorum Belediyesi'ni aşağılayıcı, Çorum halkını küçümseyen iletilerin altına yapılan yorumlarda Çorum Belediyesi linç edildi. O küçümseyici ifadelerin hiçbiri grup kurallarına aykırılık, nezaket vb bahaneleriyle silinmedi, engellenmedi. Neden? Çünkü Çorum Belediyesi onların desteklediği bir siyasi parti tarafından yönetilmiyordu, o hâlde ona vurmak serbestti. 
 
Antalya Belediyesi'ni devralan yeni ekibin bisiklet konusundaki ilk işi şehir içindeki bisiklet yollarını bir gecede kaldırmak olmuştu. Bir önceki dönem yapılmış kilometrelerce bisiklet yolu bir gecede yok edildi. Abartmıyorum, gerçekten bir gecede yok oldular. Vatandaş sabah kalktı her gün işine giderken kullandığı bisiklet yolunun yerinde olmadığını fark etti. Oysa daha geçen akşam işten eve o bisiklet yolunu kullanarak gelmişti. Bunların gruplarında ses yok, soluk yok! Tek bir gönderide bile Antalya Büyükşehir Belediyesi eleştirilmedi. Bu durumu eleştiren paylaşımları gruplarında paylaşmadılar, paylaştırmadılar, eleştiren paylaşımlar yapmaya çalışanları gruplarından atıp engellediler. Sistemleri böyle çalışıyor işte. Ne kadar da çağdaş ne kadar da demokratik ne kadar da medeni bir platform değil mi? Düşünce özgürlüğü konusunda ne kadar da özgür bir platform ama? Övecek cümle bulamıyorum hâlâ!
 
Peki, 15 bin kişiyi sosyal medyada örgütlemeyi başarabilen bu "inisiyatif-platform-kolektif" adlı gruplar niçin bir dernek ya da vakıf kurmuyor; yahut kuramıyor? Özellikle dernek ya da vakıf üzerinden örgütlenmemeyi tercih ediyorlar. Zira sosyal medyada pervasızca yayın yapıp kitleleri istenilen formatta etkilemek ve yönlendirmek çok kolay, ayrıca bunu yaparken de ülke yasalarının sorumluluk alanından kaçma imkânı da cabası. Onlara göre bu bir özgürlük alanı, bize göre ise ölçüsüz bir denetimsizlik ve sorumsuzluk! Dernek yahut vakıf olsalar belli yasal sorumlulukları yerine getirmek zorunda kalacaklar ve ilgili bakanlıkların denetiminden geçecekler. Öyle olursa istedikleri gibi AB politikaları perspektifinden beyin yıkama faaliyetleri yürütemeyecekleri ortadadır. Bunu asla açıktan yapmazlar. Halkın genel eğilimine uygun politik maskeler kullanırlar. 
 
En sevdikleri maske ise Atatürkçülüktür. Zira Türkiye'de Atatürk adı kitleleri etkileme konusunda çoğu alanda yeterli olmaktadır. Bu maskeyi Atatürk'ü çok sevdikleri için yahut onun ideolojisine değer verdikleri için kullanmazlar. Bunu nereden çıkarıyoruz? Şuradan: Türkiye'nin herhangi bir milli meselesinde Türkiye'den yana tavır koymazlar, ama halkın tepkisini çekmemek için milli bayramları da kutlamaktan geri durmazlar. Sosyal medya araçlarında yaptıkları yayınlarda ülkemizin bisiklet konusundaki geri kalmışlığı ön plana çıkarılıp Hollanda başta olmak üzere diğer AB ülkelerinin bisikletli yaşam konusundaki başarıları abartılarak övülmektedir. Başka şehirlerde şehrin genel eğilimine uygun olarak İslamcı yahut milliyetçi maskelere de bürünebilmektedirler. Mustafa Yıldırım, Sivil Örümceğin Ağı'nda adlı kitabında bunların strateji, taktik ve yöntemlerini açıkça ortaya koymuştur. İsteyen ilgili kitaba bakabilir.
 
Bu arada gerçekten kitle örgütü olma sorumluluğunu yerine getiren bisiklet temalı dernek, vakıf ve kulüpleri bu bağlama yerleştirmiyorum. Onlar gerçekten sorumluluklarının farkında olarak yasalar çerçevesinde bisiklet kültürünü yaymaya çalışıyorlar. Çoğu dernek ve vakfın bisiklet konusunda yaptıklarını Türkiye Bisiklet Federasyonu 33 trilyonluk bütçesi ile yapamıyor. Bu yasal dernek ve vakıflar kaymakamlıklar ve valilikler kanalıyla pek çok sosyal sorumluluk projesi yürütüyorlar. Her yıl binlerce kişiyi bisikletli yaşama kazanıyor, bisiklet sürmeyi bilmeyen yüzlerce vatandaşımıza bisiklet sürmeyi öğretiyorlar. Bisiklet spor kulübü dernekleri de ülkemizin bisiklet sporunu sırtlanmış durumda. Amatör bir ruhla bisiklet sporunu geliştirmek için canla başla çabalıyorlar. Yüzlerce genci “bisiklet spor kulübü dernekleri” çatısı altında örgütleyerek onları bisiklet sporuna kazandırmayı başarabiliyorlar. İnanılmaz bir özveri ve sarsılmaz bir inat ile bisiklet sporunu ayağa kaldırmak için ne gerekiyorsa cansiperane yapıyorlar.
 
Bunlar ile "inisiyatif-platform-kolektif" yapılarını birbirine karıştırmamak gerekiyor, otu çöpten ayırmalıyız. Bu yapıların bu güne kadar bir tane bisiklet sporcusuna destek olduğu görülmüş şey değildir. Bir tane genci bisiklet sporuna kazandırdıklarına daha şahit olmadık. Kulüp kurmadıkları gibi kulüp kuracak bir anlayışa da sahip olamazlar. Onlar için sanal âlemdeki sosyal medya gruplarında var olmak yeterlidir. Dijital bir bisikletli yaşamları vardır. Öne çıkan isimlerin Strava profillerini incelediğimiz zaman şu gerçeği görürüz: Bisiklete binmezler! Ya da şöyle diyelim: Sosyal medya gruplarında yazıp çizdikleri kadar bisiklete binmezler. 13 bin kişiye sosyal medya üzerinden propaganda yapan platformun kurucusu yılda 7 bin kilometre bisiklete binmez; ama her paylaşımında bisikletli ulaşım şöyle güzel, böyle harika diye yazmaktan da geri durmaz, verdiği vaaza uygun amel etmeyen imamdan farkı yoktur. Bisiklete binmeyen birinin bisiklet sporuna yahut bisikletli ulaşıma nasıl bir katkısı olabilir? Olamıyor zaten.
 
"İnisiyatif-platform-kolektif" benzeri yapılar asla kaymakamlık- valilik gibi devlet kurumları ile işbirliğine gitmezler, en temel ayrım noktaları budur. Etki alanlarına giren belediyelerle çeşitli ortaklıklar yaparlar, bu ortaklıkları yaparken de bisikletli ulaşım hakkını savunan vatandaşlarla diğer vatandaşları karşı karşıya getirip toplumsal kutuplaşmalara neden olurlar ve bunu cehaletlerinden değil bilinçli biçimde yaparlar. Asla bisiklet yolu yapılamayacak bir caddeye zorla bisiklet yolu yaptırırlar, semt sakinleri ile o yolu kullanan bisiklet kullanıcılarını karşı karşıya getirirler. Semtlerinde bisiklet yolu istemeyen semt sakinlerini sosyal medya gruplarında çektikleri videolar aracılığıyla afişe ederler, o videoların altına yapılan hakaret içerikli yorumlara da dokunmazlar. Zira buradaki amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek ya da dövdürmektir. Kitleleri doğal yollardan etkileyerek bisikletli yaşama kazanmak isteyen biri bunu yapmaz, buradaki amaç semtine bisiklet yolu yapılmasına karşı olan semt sakinlerini bisikletli yaşama kazanmak değildir. Kutuplaşma yaratıp bunu çatışmaya doğru evirmektir.
 
Niçin böyle yapıyorlar? Zira onlar bu devletin değil onları fonlayan yabancı devletlerin hizmetindedirler. Onların amacı "yaratıcı yıkıcılık" teorisinin kapsamında kendilerine verilen görevleri yerine getirmek, bunu yaparken de mümkün olan en geniş kitleyi ülkesine yabancılaştırarak kendi saflarında örgütlemektir. Sadece bisiklet alanında değil her alanda var bu "inisiyatif-platform-kolektif" benzeri yapılanmalar. Açıktan yıkıcı politika yapmak yerine STK maskesi altında faaliyetlerini yürüttükleri için kimse onlara müdahale edemiyor. Müdahale edildiğinde ise "Türkiye'de düşünce özgürlüğü yok!" yaygarası çıkarıp ortalığı birbirine karıştırıyorlar. Zaten amaçları da budur: Bisiklet teması üzerinden çatışmaya evrilme ihtimali olan toplumsal kutuplaşmalar yaratmak! Bisikletli yaşam konusundaki haklı talepleri bir maske gibi kullanarak büyük oyun kurucunun emirlerini yerine getirmek için örgütlenen bu inisiyatif-platform-kollektif ve benzeri yapılanmaların asıl gayesi budur.
 
Burada tam manasıyla saçmaladığımı düşünen arkadaşlar varsa basit bir örnek vereyim. Osman Kavala’yı tanırsınız. Tanımıyorsanız zaten bu yazıdan hiçbir şey anlamadınız demektir. Bu şahsın bisiklet üzerinde çekilmiş tek bir fotoğrafı yoktur, bisikletle alakası yoktur, belki çocukken bisiklete binmişliği vardır, o kadar… Eee, bize ne kardeşim Osman Kavala’dan? Evet, katılıyorum size. Bize ne? Bu kafada bir adamın bisikletle ne alakası olabilir? Bisiklet camiasında aktivist olarak bilinen, bisiklet temalı çeşitli dernek ve oluşumların içinde olan biri sosyal medya hesabından bir paylaşımda bulunuyor. Paylaşımda “Free Osman Kavala” yazıyor. Arkadaşı ve derneğini araştırıyoruz, derneğin üye sayısı ile dernek bürosunun bulunduğu semtteki kiraları karşılaştırıyoruz sonra. Tüzükte belirtilen aidat ile o derneğin büro kirasını bile ödeyebilmeleri mümkün değil. “Eee, nereden geliyor bu değirmenin suyu hacı?” diye sormazlar mı adama? Soruyoruz, kapı duvar… Bakın buralar eskiden hep komplo teorisi idi, pardon dutluktu dutluk…
 
Burjuvazinin saray soytarılarına "aktivist" denir. Burjuvazinin mezar kazıcılarına "devrimci" denir. İnisiyatif-platform-kolektif vb yapılar burjuvazinin saray soytarılarıdır. Bütün bisikletçileri, yasal dernek ve vakıflar etrafında birleştiren kurumlar ise burjuvazinin mezar kazıcılarıdırlar. Bize burjuvazi tarafından zorla dayatılan motorize bir yaşamı reddedebilmek için öncelikle meşru zeminde örgütlenmemiz gerekir. Meşru zemine dayanmayan inisiyatif-plarform-kollektif gibi bisiklet örgütümsüleri ile başarıya ulaşamayız. Şimdiye kadar bir arpa boyu kadar yol alamamamızın nedeni işte bu sanal-dijital örgütlenmelerdir. Bunlar, bisikletin spekülatörleridir. Manipülasyon ile birilerinin paslı kişiliklerini parlatma ve bisikletli ulaşım talebinde bulunan kitleleri yanlış yönlendirme dışında hiçbir işe yaramazlar. 
 
Bu yazımızda bisiklet piyasasının spekülatörlerini hakkını vererek gömdüğümüze göre ölünün terekesini tasfiye ettikten sonra artık gerçek bisiklet sivil toplum örgütleri üzerine konuşabiliriz. Bir sonraki yazımızda bisikletli bir yaşamı inşa etme yolundaki doğru eylem çizgisini anlatarak bisiklet sivil toplum örgütlerinin nasıl olması gerektiğini açıklayacağız.