26 Aralık 2018 Çarşamba

GRAN FONDO'LAR NASIL YAPILMALI?

Daha önce gran fondo yarışları ile ilgili ayrıntılı bir ekonomi politik değerlendirme yapmıştım, uzun uzun eleştirilerimi sunmuştum. Şimdi ise bu yarışların daha verimli ve ucuz bir biçimde nasıl yapılması gerektiğini konuşalım.

1.Yarışlar, Türkiye Bisiklet Federasyonu tarafından yapılmalı. Yarışın isim hakkı, mülkiyeti, kısacası her şeyi federasyonun elinde olmalı. Peki neden? Avrupa'daki ASO ve UCI tartışmalarına bir bakın. At Ayşe'nin eğer Menekşe'nin durumu var. Sahibi olmadığın atı keyfince kişnetemezsin. Yarışların mükiyeti federasyona ait olmalıdır. Güvenlik açısından bu şart. En son hangi federasyon yarışında ölümlü kaza yaşandı? Var mı hatırlayan? Oysaki gran fondolarda amatörler ölüyor. Federasyon'dan birkaç hakem getirerek olmuyor bu işler. Daha sıkı güvenlik önlemi alınmalı. Rotalar da amatör yarışçıların geleceği göz önüne alınarak oluşturulmalı. Tehlikeli inişler ve virajlar rotadan çıkarılmalı. Profesyoneller için yapılan gran fondolarda ise parkur iyice zorlaştırılmalı.

2.Birkaç farklı gran fondo türü olmalı ve yarışlar tüm ülke geneline yayılmalı. Herkes kendi şehrine yakın olan şehre gidip yarış koşabilmeli. Bu yarışları ücretsiz olmasından daha önemli bir maddedir. Yarışlardaki en büyük harcama kalemi yarış yerine ulaşım, konaklama ve yemek masraflarıdır. Sadece bunlar bile en ekonomik seçenekler kullanılsa bile 500 liraya ulaşıyor. Bu çok yüksek bir maliyet. Bunu daha makul bir düzeye çekmek için yarışlar yurt geneline yayılmalı. Uzun mesafeler kat ederek yarışa ulaşmak yerine ikamet yerine en yakın yerdeki yarışa katılmak teşvik edilmelidir. Böylece gran fondolar daha geniş bir kitleye yayılarak bisiklet sporunun toplum geneline yayılmasına hizmet edebilir.

3.Gran Fondo'lar ücretsiz olmalı ancak gran fondolardan illa ki para alınacaksa, yarış maliyetleri düşüldükten sonra elde edilecek gelir bir fona aktarılmalı. Her yıl yıldız sporcular bu fonun parası ile desteklenmeli, yurt dışına UCI kurslarına gönderilmelidir. Ülkemizin yol bisikletindeki en parlak ismi olan Ahmet Örken bir proje sayesinde bisiklet sporuna kazanıldı. Eğer federasyon tarafından yurt dışına eğitime gönderilmeseydi ülkemizde öğrendikleri ile aynı seviyeye ulaşabilir miydi? Sanmıyorum. Madem ki fondolara para vereceğiz, verdiğimiz para bisiklet sporunun gelişimi için kullanılan bir fona aktarılsın. Ciddi bir planlama ile bu yarışlarda elde edilen gelirlerin de yardımıyla olimpiyatlara sporcu gönderelim. Bayrağımız orada da dalgalansın.

4.Gelir elde etmek için gran fondo düzenleyen turizm şirketleri bu hizmeti yurt içindeki katılımcılar için değil yurt dışından gelip ülkemizde kış dönemi kampı yapacak bisiklet takımlarına sunmalıdır. Birkaç şehrimiz bu konuda proje şehri ilan edilerek gerekli planlama yapıldıktan sonra sadece profesyonel yarışçıların katılacağı gran fondolar düzenlenebilir. Federasyon yurt dışından bisiklet takımı getirip kamp yaptıran, bizim profesyonel sporcularımızın da katılarak yarış tecrübesi kazanabileceği gran fondo yarışları düzenleyebilen turizm firmalarına birtakım ayrıcalıklar sunmalıdır, köstek olmamalıdır. Turizm Bakanlığı bu firmalar için her türlü teşvik mekanizmasını çalıştırmalıdır. (Burada "Köstek nedir?"in açıklamasını ben yapmayacağım. Merak eden Google'lasın.)

5.Yarışlarda mutlaka zaman sınırı olmalı. Tamamlayamayanlar tamamlayamamalı. Zaman sınırı olsa yarışı tamamlayamayacak durumda olan bisiklet kullanıcılarına uyduruktan bir tamamlama madalyası verilerek katılımcılar kandırılmamalı, madalyayı elde etmenin simgesel değeri düşürülmemeli. Çalışan kazanmalı, çalışmayan da kıskanmamalı, daha fazla çalışmalı. Gran fondolar gerçek bir bisiklet yarışı değil. Önce herkes bunu bir kabul etmeli. 100 kilometrelik yarışı 20 ortalama ile tamamlayarak madalya almak ve bisiklet sporu yaptığını zannetmek... İnsanları kandırmanın âlemi yok. 35 ortalama ile bitmeyen bir bisiklet yarışı var mı? Gran fondoya katılan yarışçılar herhangi bir federasyon yarışına girseler bu yarışı zaman sınırı içinde kalarak tamamlayabilir mi? İki elin parmakları kadar sporcu hariç tamamlayamaz. O hâlde bu neyin madalyası? Gran Fondo'lar şu anki hâliyle bisiklet yarışı formatında bir turizm etkinliğidir. Yaz tatiline gittiğiniz otel size bir yüzme parkuru yapsa ve orayı bitiren herkese madalya verse o madalyanın bir değeri olur mu? Tabiî ki olmaz! Bu da aynı şey: Bisiklet Turizmi! Yurt dışında bu işleri yürüten pek çok ciddi turizm firması var. Bizimkiler de onlara özeniyorlar. Bu iyi bir şey. Bizim de birkaç tane bisiklet turizmi şirketimiz olsun tabiî. Ama bu şirketler yurt içindeki yarışçılar ile değil yurt dışından gelecek olan yarışçılara "hizmet" sunmalıdır.

6.Federasyon ücretsiz yarış düzenleyen bisiklet topluluklarından hiçbir ücret talep etmemeli. Ama mutlaka hakem heyeti yolayıp yarış güvenliğini ve usüle uygun olup olmadığını denetlemeli. Geri ödemesini yapmasına rağmen federasyon gran fondo yarışlarından ücret alıyor. Tam rakam nedir ne değildir net bir bilgi, fatura görmedim, kaç lira alıyor bilmiyorum; ama gran fondo düzenleyen bütün şirketler federasyona bir miktar para verdiklerini söylüyorlar. Federasyon bu uygulamadan derhal vazgeçmeli. Kim gran fondo düzenliyorsa destek olmak için elinden ne geliyorsa yapmalıdır. Fondoyu düzenleyen bisiklet topluluğu; yarış hakemleri, yarış direktörü gibi federasyonun yollayacağı çalışanların yol, yemek, ücretlerini karşılamalıdır. Federasyon da her yarışta bunları görevlendirmelidir.

7.Gran fondolara kesinlikle profesyonel yarışçılar dahil edilmemeli. Sadece amatör bisiklet kullanıcıları için düzenlenmeli. Çok gerekiyorsa profesyonel bisiklet takımları için ayrı bir gran fondo düzenlenebilir. Amatörler ile profesyonellerin birlikte yarışması birçok açıdan sıkıntı doğurur. Amatörler kaybedecekleri kesin olan bir yarıştan uzak dururlar. Profesyoneller de amatör yarışçıların peloton içinde yaratacağı güvenlik sorunlarından dolayı gran fondodan uzak dururlar. Hiçbir profesyonel, sezon ortasında ya da başında amatör bir sporcunun neden olduğu bir kaza ile sezon kapatmak istemez. Amatör ve profesyonel ayrımı gran fondolarda mutlaka yapılmalı. Gran fondoların profesyonel bisiklet sporunu geliştireceğine kesinlikle inanmıyorum. Tabiî ki birkaç gencin bu spora başlamasına vesile olacaktırlar; fakat katkıları o kadarla kalacaktır diye düşünüyorum. Bu konuya benim baktığım pencereden bakmayan arkadaşların alternatif fikirlerine açığım. Sporu nasıl geliştireceği konusunda beni ikna etmeye çalışabilirler. Akla ve bilime dayanan her türlü fikre ikna olabilirim. Sıkıntı yok. Soruyorum: 3 yıldır pek çok gran fondo yarışı yapılmasına rağmen bu yarışlar sayesinde kendini geliştirip profesyonel olan kaç bisikletçi var? Ben hiç duymadım. Duyan varsa paylaşsın. Biz de öğrenelim.

8.Belli bir nüfus yoğunluğunun üzerindeki her ilde ya da bu yarışları yapabilen her ilde gran fondo yapılabilmeli. Meselâ "Yozgat Gran Fondo" neden olmasın? Yapılabiliyorsa? Şehirlerin bisiklet toplulukları bu konuya çalışsın. Abuk sabuk bisiklet etkinlikleri için enerjilerini ve zamanlarını israf edeceklerine yılda bir tane gran fondo yapabilmek için teşrik-i mesai yapabilirler. Yapılabilen her şehirde bir gran fondo yarışının olmasının kime ne zararı olabilir? 100 kişi katılsın ama yine de yapılsın bu yarışlar. Bu küçük illerde yaşayan gençler yarışmaya teşvik edilir. Gençlerimiz saçma sapan işlerle uğraşacaklarına yılda bir kere de olsa yarışıp eğlenirler. Her ilden bir genç profesyonelliğe yükselebilse 81 tane profesyonel bisikletçimiz olur. Fena mı? Federasyon yine bu yarışları denetleyip yarış uygulamasına da teknik destek versin. Manisa'daki yarışçılar İzmir'deki yarışa gelsin, İzmir'dekiler Manisa'daki yarışa gitsin. Maliyetleri düşsün. İstanbul'daki arkadaş teee Alanya'ya gelmeye zorlanmasın. Parası olan İstanbul'dan Antalya'ya gelir yarışır, ama daha düşük bütçe ile yarış koşmak isteyene de bir alternatif sunulmalıdır. Asgarî ücretliler yarış koşmasın mı kardeşim?

9.Bisiklet sporuna yeni başlamış ortaokul ve lise öğrencilerinden gran fondolarda ücret alınmamalı. Hattâ onlar için şöyle pahalı bir bisikletin ödül olarak verildiği ayrı bir gran fondo düzenlenmeli. Bu maddeyi yukarıdaki maddeye ekleyerek düşünün. Bisiklet yarışlarını ortaokul ve lise düzeyine indirmeden profesyonel anlamda bisiklet sporu asla gelişemeyecektir. Bu gençler için de federasyon denetiminde gran fondolar düzenlenmelidir. Ama bunun için federasyon zaten yarışlar yapıyor mu dediniz? Soruyorum: Yılda kaç tane? Ve ayrıca Urfa'daki bisiklet takımı bu yarışların kaçına katılabiliyor? Başka sorum yok. Dağılabilirsiniz!

10.Red Hook Kriteryum benzeri yarışlar her şehirde organize edilmeli. Federasyon bunlara engel olmamalı. Hakem desteği vermeli. Malûmunuz ülkemizde velodrom yok. Projesi var ama hâlâ kazma vurulmadı. İnşallah maşallah seneye... Velodrom tabiî ki şarttır; fakat bunu ülkenin her yerine yapmak mümkün mü? Velodromdan sadece velodromun yapıldığı şehirdeki sporcular yararlanacak. Diğer şehirlerdekiler şehir dışından gelip orada konaklama yapmak zorunda kalacak. Red Hook Criteryum yarışlarını lütfen bir inceleyin. Her şehirde bunlardan yılda birkaç tane yapılsa iyi olmaz mı? Geniş geniş kapalı pazar yerleri olan şehirler var. Pazarın kurulduğu günler hariç bomboş duruyorlar. Asfalt zemini olanlarına kriteryum parkuru yapılıp buralarda yarışlar düzenlenebilir. Daha önceki bir yazımda (Sivil Bisiklet Yarışları) bunu ayrıntılı olarak açıklamıştım. Bakabilirsiniz.

11.İleride klasikleşmesi için Paris Roubaix benzeri zorlu parkurlarda düzenlenen birkaç gran fondo yapılmalı. Bu yarışlara katılmak değil sağ salim bitirebilmek üzerinden yürünmeli. Yarışın tanıtımı yapılırken bunun bir meydan okuma yarışı olduğu, ciddi antrenman yapan amatör yarışçıların katılmasının istendiği açıkla ilan edilmeli. Strada Bianche benzeri bir yarış niçin ülkemizde de yapılmasın? (Bu yarış örnek olmalı bize, tarihsel olarak klasik bir bisiklet yarışı değil, öyle yüz ya da elli yıllık bir geçmişi de yok; ama yine de içerik olarak tam bir "bahar klasiği") Yarış bir gelenek yaratıp tarihsel bir köken inşa ederek klasikleşince de UCI klasikler takviminin bir yerine denk getirilerek uluslararası bir yarış olabilmesi için yoğun çalışma ve planlama yapılmalı. Bu öyle iki yılda başarılacak bir şey değil. Ciddi planlama ve lobi faaliyeti gerektiriyor. İlk etapta amatör yarış gibi başlayarak sürdürülebilirliği test edildikten sonra ciddi organizasyon firmalarına verilebilir. Sıkıntı yok. Yeter ki bizim de bir bahar klasiğimiz olsun. Paris-Roubaix de ilk yıllarında gran fondo mantığı ile yapılıyordu. Şimdi ise tam bir efsane!!!

12.Maliyeti düşürebilmek için sponsor imkânları sonuna kadar zorlanmalı. Çeşitli alternatifler düşünülebilir. Örneğin her şehrin mutlaka bir makarna fabrikası vardır. Yarış sonrası sadece makarna ikramına o fabrika sponsor olabilir. İsim yapmak isteyen başka bir şirket, örneğin şehrin kobilerinden biri, yarışa ismini vermek için sponsor olabilir. Yahut şehrin esnaf ve zanaatkarlar odası imece usulü esnaftan para toplayıp sponsor olabilir. Akla her türlü çözüm gelebilir bu konuda. Maliyetin tamamına yahut bir kısmına ortak olabilecek her türlü meşru bileşenden yararlanılabilir. Belediyeler bu işlere dahil edilmeli. Geniş bir kitleye hitap eden bisiklet toplulukları belediyeler üzerinde politik bir baskı kurarak bisiklet yarışlarına kaynak aktarma konusunda belediyeleri ikna etmelidir. Binlerce kişinin talep ettiği bir bisiklet yarışına birkaç yüz bin lira aktarmayacak kadar gözü pek bir belediye bulmak pek mümkün değil. Kalabalık bir insan kitlesi tarafından ısrarla talep edilen bir şeye belediyeler duyarsız kalamayacaklardır.

13.Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri çalıştırılmalı. Buraların halka hizmet etme yerleri olduğunu, bisiklet yarışı isteyen halkın bu ihtiyacını karşılamak için ellerinden gelen ne ise yapmaları gerektiğini anlamalılar artık. Öyle uyduruktan iki sosyal etkinlik ile yılı kapatmak yeterli olmamalı. Bağlı olduğu bakanlığa yazılarak il temsilciliklerinin bisiklet sporu konusunda da etkin olmaları konusunda kamuoyu baskısı oluşturulmalı. Meselâ Eskişehir'de, İzmir'de kamuoyu baskısı ile Gençlik Spor İl Müdürlüğü'ne ücretsiz bir gran fondo yaptırabilirsek işin arkası gelir. Bu illerde yapılabildiğini gören her il bunu talep eder. Bir yılda istemediğiniz kadar yarış türer. Bunlardan bir elin parmakları kadar devamlılık sağlayabilen, kendine has bir gelenek inşa edebilen yarışlar olursa büyük başarıdır.

14.Ciddi para ödülleri veren gran fondolar da düzenlenmeli. Öyle uyduruktan bir altın falan yetmez. Ciddi ödüller diyorum. Para için yarış koşacak kimseleri tatmin edecek ödüllerden söz ediyorum. Yılda birkaç tane ciddi para ödüllü gran fondo yapılmalı. Şunu profesyonel bisikletle ilgilenen herkes bilir. Büyük bisikletçilerin çoğu ekonomik durumu iyi olmayan ailelerden çıkıyor. Para için yarış kovalıyorlar. Ekmek parası için pedal basıyorlar. Maddi teşvik sporu geliştirecekse bu mekanizma da etkin bir biçimde kullanılabilir. Neden olmasın? 50 bin lira ödüllü bir gran fondo yapın bakalım, kimler katılıyor?

Şimdi gelelim şu anda yapılan gran fondoların maliyet kalemlerine maliyet kalemlerine. Bunların hangileri zorunlu, hangileri keyfi! Bir bakalım.

1.Organizasyon Web sitesi, online kayıt ve tasarımlar dahil 500 liraya yaptırılıyor. Personel 50 kişi diyelim. Adam başı 200 lira günlükle tek gün çalışsa 10000 TL. Araçlar tek günlük kiralama ile 5000 TL.

2.Yarış Kiti: Kişi başı 25 lira tutuyor. 500×25=12500 TL.

3.Yiyecek içecek hizmetleri: Kola, su ve muz veriliyor. Perakende fiyatlarıyla kolalar 500×1.5=750 TL Sular 750 TL. Muzlar 1500 TL. (Adam başı yarım kilo hesaplandı.) Sağlık imkanlarını Valilik sağlıyor zaten. Para gidiyorsa şirket fatura yollasın. Görelim.

4.Zaman Tutma Hizmeti. 10000 TL.

5.Bitiş sonrası kumanya. Adam başı 20 liradan heaplarsak 500×20=10000 TL.

6.Süpürge Otobüsleri 3 adet. Otobüs başı 1000 lira. 3000 TL.

7.Motorize Ekip. 5 adet. 500 liradan 2500 TL.

8.Hakem Giderleri 10 hakem. Hakem başı 250 liradan 2500 TL.

9.Ambulans ve sağlık giderleri. Özel hastaneden 2 ambulans 5000 TL.

10.Bitirme madalyası. 500 tane adam başı 10 liradan 5000 TL.

11.Fedaresyona ödenen yarış ücreti. Adam başı 20 liradan 500×20=10000 TL.

12.Tshirt. Adam başı 20 liradan 500×20=10000 TL.

13.KDV. %18

TOPLAM MALİYET= 95000 TL.

Kişi Başı 210 liradan 500 kişi uzun parkur gelir: 105000 TL.

YUKARIDAKİ AŞIRI ABARTILI RAKAMLAR İLE DAHİ GRAN FONDOLARIN KÂR ETTİĞİ AÇIK BİR GERÇEK.

Şimdi burada asıl soru şudur: Sponsorlar 95000 TL'lik maliyetin ne kadarını karşılıyorlar. Tamamını mı? Yarısını mı? %25'ini mi? Ne kadarını? Çünkü sponsorların verdiği miktar oranında maliyetler düşüyor ve kâr oranı da artıyor. Bunu da düşünün lütfen. Benim yaptığım "abartılı hesap"ta bile 10000 lira geriye para kalıyor. Örneğin sponsorlardan 50000 lira gelse kaç lira kâr ediyor yarış? Matematik bilenler el kaldırsın!

Şimdi gelelim bu organizasyonu daha ucuz ve daha verimli bir biçimde nasıl yapabileceğimize. Güvenlik ve ölçme değerlendirme kısmından tasarruf etmeden maliyeti hesaplıyorum şimdi de. Çözüm önerim budur:

1.Organizasyon Web sitesi, online kayıt ve tasarımlar dahil 500 liraya yaptırılıyor. Personel 50 kişi diyelim. Adam başı 200 lira günlükle tek gün çalışsa 10000 TL. Araçlar tek günlük kiralama ile 5000 TL.

2.Yarış Kiti: Kişi başı 25 lira tutuyor. 500×25=12500 TL.

3.Yiyecek içecek hizmetleri: Kola, su ve muz veriliyor. Perakende fiyatlarıyla kolalar 500×1.5=750 TL Sular 750 TL. Muzlar 1500 TL. (Adam başı yarım kilo hesaplandı.)

4.Zaman Tutma Hizmeti. 10000 TL.

5.Süpürge Otobüsleri 3 adet. Otobüs başı 1000 lira. 3000 TL. 7.Motorize Ekip. 5 adet. 500 liradan 2500 TL.

6.Hakem Giderleri 10 hakem. Hakem başı 250 liradan 2500 TL.

7.Ambulans ve sağlık giderleri. Sağlık Bakanlığından ücretsiz olarak talep edilecek.

8.Yarış sonrası kumanya. Belediye ya da sponsorlardan karşılanacak.

9.KDV. %18. Şirket yapmadığı için kâr olmayacak. Doğal olarak KDV de olmayacak.

TOPLAM MALİYET= 50000 TL.

Adam başına bölersek 500 kişiden kişi başına 100 TL düşüyor. Bu kalemlerde de eksiltme yapılabilir. Örneğin araçları şoför ve mazotuyla birlikte belediyeden alabilirsek 5000 TL de oradan düşer. Polis, jandarma motorize ekip verirse -ki bu Valilik emrine bakar- oradan da 2500 TL düşer. Yarış kiti ve zaman tutma ücretini de daha uygununu bulabilirsek 2500 de oradan düşürmek mümkün. Toplamda 10000 TL daha ucuzluyor yarış maliyeti ve 40000 TL'ye düşüyor. Yapılabilir mi? Yapılabilir bence. Bu maliyeti toptan ben karşılayabilirim diyecek belediye mutlaka bulunur. Muhtemelen ücretsiz gran fondo yarış yapan arkadaşlar da böyle yapıyorlar. Bu işi yapanları konuşturmalıyız. İşler böyle mi yürüyor, yoksa durumlar farklı mı? Bizim bilmediğimiz pek çok problemle karşılaşıyor olabilirler. Deneyimlere kulak vermek şart.

Peki dışarıdan gelecek bir yarışçı için 110 liralık bir ucuzlama neyi değiştirecek? Asıl soru budur. Toplam maliyeti karşılayacak sponsorlar bulabilirsek yarış ücreti hiç olmayacak. Olsa dahi diğer giderleri de düşürmenin yolları aranacak. Öğretmenevi ve diger kamu kurumlarının ya da sendikaların konuk evlerinde uygun fiyatlı konaklamalar yapılmalı. Öğretmenevleri kişi başı oda kahvaltı 60 lira! İki gün 120 lira! Düşünülebilir.

Yarış ücreti olmadan gran fondo maliyeti kaça düşürülebilir:
Konaklama 120 TL
Yemek 2 gün. 150 TL
Yol (otobüs) 200 TL
Toplamda: 470 TL

Yarış ücreti ile birlikte 570 TL.

Bu önerimi bir değerlendirin. Yukarıdaki temel önerilerimi de iyice gözden geçirin. Gran fondolar böyle yapılabilseydi bisiklet sporu gelişir miydi gelişmez miydi? Elinizi vicdanınıza koyarak yanıt verin lütfen. Ama "Özel şirket kâr etmeden neden böyle bir organizasyon yapsın, kimse elini taşın altına koymaz." diye düşünen arkadaşlarımız için söyleyecek bir sözüm yok. Piyasacı, kapitalist bakış açısı ile çok haklılar kendileri. Zaten bu yazıyı onlar için yazmadım. Bir de "Paran kadar sür!" mottosunu savunanlar için de yazmadım bu yazıyı. Onlar da zahmet edip okudularsa bu yazıyı haklarını helâl etsinler. Boşuna zamanlarını aldım.

Buraya kadar yazımı sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Herkese bol pedallı günler dilerim.

20 Aralık 2018 Perşembe

BİSİKLETÇİ TÜRLERİ

1.Profesyonel Bisikletçiler

Modern çağın muzdarip gladyatorleri de diyebilirdik kendilerine. Hâlâ dünya üzerindeki milyonlarca bisiklet sevdalısını ekranlara bağlayan profesyonel bisiklet sporunun işçi sınıfını bunlar oluşturur. %7 ortalama eğimli en az 10 kilometrelik yokuşları 25 ortalama hız ile çıkarken çektikleri acılar yüzünden kendilerine tarifsiz bir saygı ve hayranlıkla bakılıyor. İçlerinde gerçekten de dürüst ve onurlu sporcular olmasına rağmen büyük bir çoğunluğu gırtlağına kadar dopinge bulanmış durumda maalesef. İnsanı hayretler içinde bırakan bir performanstan sonra "Acaba bu gerçek mi?" sorusunu sormaktan gına getiren benim gibi izleyicilerini hızla yitiriyor profesyonel bisiklet. Daha önce bu tür ile ilgili iki yazı yazmıştım. Daha ayrıntılı bilgi için o yazılara bakabilirsiniz.

https://kadro19.blogspot.com/2018/03/profesyonel-bisiklet-sporculari-ya-da.html?m=1

2.Amatör Bisikletçiler

Küçük takımlarda boğaz tokluğuna bisiklet süren, buna rağmen bisiklet sporuna gönülden bağlı ve bağımlı olan bisikletçiler bunlar. Benim açımdan gerçek bisiklet sporcusu bunlardır. Her birine ayrı ayrı yüksek bir değer veriyorum ve saygı duyuyorum. Bu sporun ülkemizde yapılmaya başlandığı o ilk yıllarındaki heves ve samimiyet onlarda var. Türk bisiklet sporunun ruhu onların kalbinde atıyor. İmkânsızlığın içindeki imkân kırıntılarından gıdım gıdım faydalanarak bisiklet sporuna devam etmeye çalışıyorlar. Her türlü imkânsızlığın yanı sıra bir de onları küçümseyen, hiç önemsemeyen bisiklet camiasına karşı psikolojik bir savaş vermek zorundalar. Yarışabilmek için belirli standartları bile kendilerine sunmayan küçücük takımların formaları altında bir ömür çürütüyorlar. Bu rağmen o takım tarafından ansızın kapının önüne de konabiliyorlar. Kendi ceplerinden harcama yaparak bisiklet sporunu sürdürmeye çalışan amatör bisikletçiler, bu sporun 50'li, 60'lı yıllardaki amatör ruhunu taşımaya devam ediyorlar. Kendilerini ayakta alkışlıyorum.

3.Festival Bisikletçileri

Festivalden festivale bisiklet süren arkadaşlar bunlar. Haftalık bisiklet festivallerine katılacak kadar tuzu kuru bisikletçiler yani. Ya da üniversite öğrencileri ile emekliler... Bunlar bisiklet festivallerinin kadrolu üyeleridir. Her günü karnaval havasında yaşayarak bisiklet üzerindeki zamanlarını en yüksek zevk katsayısı ile geçirmeyi çok iyi bilen bisikletçiler bu türün içine giriyorlar. Festival bisikletçileri; yeme, içme, kamp ateşi etrafında pineklemece, gitarla Akdeniz Akşamları'nı söylemece etaplarında rakipsizlerdir. Kendilerine heves etmediğimi söyleyemem. Ben de hayatımı idame ettirmek için tam zamanlı bir işte çalışmak zorunda olmasaydım safkan bir festival bisikletçisi olabilirdim. Maalesef değilim. Bisiklet sürerek sosyalleşmenin, bisiklet sürmekten tarifsiz bir zevk almanın en kral şekli budur diyorum ve kısa kesiyorum.

4.Etkinlik Bisikletçileri

Çeşitli devlet kurumlarının toplumsal duyarlılığı arttırmak amacıyla örgütlediği çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde pedallayan bisikletçi türüdür. Günlük hayatta düzenli olarak bisiklet sürmemelerine rağmen ortam olsun, yeşillik olsun, bir iki insan yüzü görelim, insan içine çıkalım kafasıyla bu etkinliklere katılan bisikletçiler bu familyaya mensuptur. Onlar için bisiklet sadece bir sosyalleşme aracıdır. Yılın her günü bisiklet sürenleri ise çok azdır. Zaten sürecek kondisyonları da yoktur. Genellikle etkinliklerde boy gösterirler. Tek başlarına da gelmezler. Çoğu zaman eşleriyle ve çocuklarıyla birlikte bu etkinliklere katılırlar. Bisiklet açısından kendilerini kazanamamış olsak da etkinliğe getirerek bisiklet ortamına bir şekilde soktukları çocuklarından birkaç sıkı bisikletçi çıkarsa bisiklet sporuna en büyük katkıları bu olur.

5.Performans Bisikletçileri

Çeşitli sebeplerle haftada bir ya da iki gün bisiklet sürme şansına sahip olan, bu şansı da en iyi şekilde değerlendirerek uzun mesafeler boyunca bisiklet sürmek isteyen bisikletçi türüdür. 30 yaş üzerindeki iş, güç, aile sahibi adamlardır. Çoğunluğu haftanın 6 günü tam zamanlı olarak çalışan işçi sınıfına mensuptur. Performansı dert edinen bisikletçilerdir. %5 daha hızlı olabilmek için yapmayacakları diyet, katlanmayacakları acı yoktur. Hiçbir turu 30 ortalamanın altında bitirmişlikleri yoktur. Pazar günü 100+ kilometreyi 30+ ortalama ile bitirip ertesi gün mesaiye giderler. İnanılmaz derecede disiplin sahibidirler. Kondisyonlarını kaybetmemek için her şeyi yaparlar. Yiğidin hası, adamın dibidirler. Severim kendilerini! Her hafta yarış olsa gidip koşarlar da bana mısın demezler. Ama nerede o yarışın bolluğu? Ne diyelim? Bu arkadaşlar için yarış düzenlemeyenler utansın.

6.Uzun Mesafe Dayanıklılık Bisikletçileri

Ekmek almaya gidiyorum diye evden çıkıp Bursa-Ankara yapan bisikletçi türüdür. 200 km.nin altındaki turlara antrenman bile demezler. Trans Continental, Trans Sibirya gibi uzun mesafe dayanıklılık yarışlarını takip ederler. Yeterli bütçeye erişebilirlerse bu yarışlardan birkaçına katılıp tamamlamayı hedeflerler. En az performans bisikletçileri kadar disiplinli bir yaşam sürerler. Mental olarak proleteryanın çelik bilincine sahiptirler. 2 gün hiç uyumadan yüzlerce kilometre yapabilirler. Yorgunluktan ve uykusuzluktan bisiklet süremez hale gelene kadar pedal çevirirler. Uzun tur yapamadıkları zamanlarda da ileride yapacakları uzun turların planlamasını yaparlar, o uzun turların hayaliyle yaşarlar. Şehir içinde bir yere bisikletle gideceklerse mümkün olan en uzun yolu tercih ederler. Ekmek almaya gidiyorum diye çıkıp 50 km yapıp dönen uzun mesafe dayanıklılık bisikletçileri tanıyorum. Allah ıslah etmesin. Bunlar çelik gibi adamlardır. İleride bunlardan biri olabilirsem kendimi başarılı sayarım.

7.Gran Fondo Bisikletçileri

Özel turizm şirketlerinin düzenlediği gran fonda yarışlarında boy gösteren bisikletçi türüdür. Son dönemde bisiklet camiasında çok tartışılan ve eleştirilen bir rant alanı olarak gran fondolar üzerine çok söz söylendi. Daha fazlasını da söylemeye gerek yok. Ama bu yarışlara katılanların profilini çıkaralım hele bi. "Paran kadar sür" temel mottosuyla parası neyse verip yarış koşan bisikletçilerdir bunlar. Normal şartlar altında herhangi bir federasyon yarışında zaman sınırı içinde kalarak yarış tamamlamayı başaramayacak düzeyde bulunan; fakat buna rağmen yine de yarış ortamının havasını almak isteyen kimselere sunulan bir yarış hizmeti olarak gran fondo yarışları hakkında uzun uzun yazdım. Aynı argümanları tekrar etmenin âlemi yok. Merak eden okusun şu yazıyı gari!

https://kadro19.blogspot.com/2018/03/gran-fondo-yarislarinin-ekonomi-politik.html?m=1

Dediğim gibi gran fondolar bisiklet yarışı formatında bir turizm "hizmet"idir, bu yarışlara katılanlar da turizm hizmeti satın alan müşterilerdir. Beni mi sordunuz? Elhamdülillah, hiçbirine katılmadım. Boş vakitlerimde turizm şirketi zengin etmek gibi bir fantazim yok. En azından şimdilik...

8.Küçük Şehirlerin Yerel Bisikletçileri

500 binlik bir nüfus rakamının altında kalan küçük şehirlerde yaşamak zorunda olup da büyük şehirlerdeki bisiklet ortamlarına özenen ve bu ortamı birazcık da olsa kendi şehirlerinde yaratabilmek için çabalayan bisikletçi türüdür. "Neden olmasın?" anlayışıyla hareket ederek küçük şehirlerindeki bisikletli yaşam oranını ve kalitesini arttırmak için ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. Bütün çabaları vizyonsuz yerel yöneticilerin eksik bilinçlerine çarpa çarpa etkisizleşir. Hangi kapıyı çalsalar aynı bahane ile karşılaşırlar: Burası küçük şehir, burada bisiklet gelişmez! Ama yerel bisikletçiler asla yılmazlar. Çok kaliteli turlar ve festival benzeri etkinlikler düzenlemek için ne gerekiyorsa yaparlar. Şehirlerine bir turcu geldiğinde turcuya bir kuruş masraf ettirmeden onu en iyi şekilde ağırlarlar. Türkiye'de bisiklet kültürü gelişirse bir gün işte bu yerel bisikletçilerin yüzü suyu hürmetine gelişecektir, o anlı şanlı youtuber ve instagramer bisikletçiler yüzünden değil! Yerel bisikletçileri istisnasız çok severim, siz de sevin.

9.Federasyoncular

Federasyon etrafında kümelenmiş, bisiklet sporuna ayrılan bütçeyi bir şekilde harcama yetkisine sahip kimselerden oluşur. Mevcut politik iktidara uyumlu bir biçimde değişen federasyon yönetimi yüzünden bisiklet sporunu geliştirmek için yapılacak 10 ya da 20 yıllık plan ve programları yapıp yürütebilecek donanıma sahip olmayan bireylerden müteşekkildir. Vehameti tasvir etmek için örnek verelim: Bisiklete binmeyen federasyon il temsilcileri vardır. Koskoca bir yılda iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda bisiklet yarışı düzenlerler. Yıllık yarış programındaki yarışların bir kısmını da yapamazlar. Bisiklet sporunu sadece günü kurtaracak biçimde "idare ederler", ama asla "yönetemezler"! Kendi iç çekişmeleri yüzünden debelenip dururlar. 90 milyon nüfuslu bir ülkede tek bir adet dahi pro continental takımın olmamasından kaynaklanan "rahatlık"tan hiç rahatsız olmazlar. Zaten takımı kuracak parayı bir şekilde bulsalar bile o takımda yarışacak seviyede Türk pro bisikletçi de yetiştiremezler. Bu federasyonun ipiyle hangi genç sporcu kuyuya iner allasen? İnmiyorlar doğal olarak. Gidip BESYO kasıyorlar.

10.CV'sine Bisiklet İle İlgili Bir Paragraf Eklemek İsteyen Rantiyerler

Bir spor olarak yahut bir ulaşım aracı olarak bisiklet hiç umurlarında değildir. Onlar bisikleti bir pr aracı olarak kullanırlar. Sadece sosyal sorumluluk projeleri etkinliklerinde boy gösterip iş olsun diye kitleyle birlikte 15-20 km pedal çevirdikten sonra yerel ve ulusal basına demeç verip bir sonraki etkinliğe kadar bisiklet ortamından defolup giden rantiyer tiplerdir. Medyada daha fazla görünmek asıl amaçlarıdır. İlerde belediye başkanı ya da milletvekili olmak için aday adayı olduklarında CV'lerine bisiklet ile ilgili bir paragraf eklemek asıl amaçlarıdır. Kendi şişkin egolarından başka hiçkimseye ve hiçbir şeye saygı duymazlar. Hiçbir çıkarı olmaksızın şehirdeki bisiklet kültürünü geliştirmek için çalışanları kendi amaçları doğrultusunda kullanırlar, onları kendi amaçlarına hizmet ettikleri ölçüde önemserler. Bisiklet camiası içinde en çok nefret ettiğim tipler bunlardır. Genellikle ensesi kalın sınıflara mensup oldukları için her türlü bisiklet etkinliğine katılacak vakte ve paraya sahiptirler. Avukat, mühendis, serbest meslek erbabı gibi belli çalışma saatlerine bağlı olmayan, ama çok para kazanan tipler arasından çok çıkar böyleleri.

11.Youtuber Bisikletçileri

"Sosyal medya icad oldu, mertlik bozuldu." devrinin en rantabl bisiklet adamları, kadınları ya da her neyseler işte onlarıdırlar. Sponsorlardan bir miktar para aldıktan sonra kamera karşısına geçip dünyanın en boktan kadrosunu bile "efsane kadro" diye lanse edebilecek düzeyde etik sahibidirler. Bu yıl A firması sponsor olduğu için onun kadrolarına efsane diyerek youtuberlerden referans almadan bisiklet satın almayan angus sürüsüne mal pazarlarken bir sonraki yıl B firmasının kadrosuna aynı muameleyi yaparak malı pazarlarlar. Ya fok balığı Türkçesi ile konuşurlar yahut genizden gelen Leonard Kohen tarzı derin bir tını ile kulaklarımıza tecavüz ederler. Ekserisinin bisiklet bilgisi firmaların ürün tanıtım toplantılarındaki kokteyllerde oradan buradan kulak kabartarak öğrendikleri üç beş harcıâlem söyleme dayanır. Şimdiye kadar yerli üretim bir bisikletin kadrosuna "efsane kadro" demişlikleri yoktur; çünkü bizim yerli üreticiler youtuberlara bir iki tanıtım videosu için binlerce lira kaptıracak kadar gerizekâlı kimseler değillerdir. Bisiklet işinden anlayan herkes bilir ki bunların tanıttığı kadrodan ya da başka bir komponentten bi cacık olmaz.

12.Strava-Kom Sahtekarları

Soyu kuruyasıcalar, türeyemeyesiceler, köklerine kibrit suyu sıkılasıcalar! O kadar çoklar ki... Hangi birisine söveceksin. Bunlara sövmek için maaşlı kadrolu adam tutsak çift vardiya çalışmak zorunda kalabilir. Kamyon arkasında drafting yapmaktan tutun da motosiklet ile segment almaya varasıya pek çok katakullinin üstad-ı ekremidirler. Çalışıp çabalayıp ciğer ve bacak gücüyle Kom almak varken her türlü sahtekârlığa başvurarak segment kovalarlar. Çoğunda yüz yoktur. Onur, şeref, haysiyet lügatlerinde hiçbir tarihi çağda yer almamıştır. Siz haftalarca düzenli idman yapıp kendinizi o segmente hazırlayıp, bisiklet ve bilgisayar başında segmente çalışarak Kom alırsınız; ama bu haysiyet yoksunu yaratıklar bir günde sahtekârlık yaparak gelir Kom'u sizden alırlar. Efendi efendi "Araç kullanarak Kom almışsın, lütfen kaydı sil!" dersin küfürle yanıt verirler. Emek hırsızı, ahlâk yoksunu, şerefsiz tiplerdir. Allah, segmentlerden ırak tutsun!

13.Ulaşım Amaçlı Bisiklet Kullananlar

Günlük hayatta işe, okula, alışverişe giderken bisiklet kullanan bisikletçi türüdür. Toplu taşıma araçlarının içinde balık istifiyle 2 saatlik uzun, sıkıcı ve pahalı yolculuklara çıkmak yerine bisikletin üzerinde püfür püfür bir rahatlık içinde işine, okuluna, çarşıya pazara gidip gelen bisikletçilerdir bunlar. Günde 5 lirayı toplu taşımaya verip sağlıksız bir biçimde şehir içi ulaşım ihtiyacını karşılamaktansa o parayı bisiklete verip bedavaya üstelik spor da yaparak ulaşım ihtiyacını karşılayan "akıllı insanlar"dır. Petrol ve otomobil endüstrisinin kodamanlarını daha da zengin etmek yerine ulaşım masrafından tasarruf edip kendilerini zengin ederler. Bu arada spor salonu parasından da tasarruf etkileri için kâra bile geçerler. Her gün düzenli spor yaptıkları için vücut dirençleri çok yüksektir, çok az hasta olurlar, doktor ve ilaç parasından da yırtarlar böylece. Abur cubur her şeyi yemelerine rağmen hep fit kalmaları yüzünden iş yerinde, okulda pek sevilmezler. Özellikle avuç içi kadar tatsız tuzsuz öğünlerle beslenerek sadece hayatını idame ettirecek düzeyde gıdalar alıp zayıflamaya çalışanlara alaycı gözlerle bakmaları sevimsizliklerinin temel gerekçesini teşkil eder.

14.Turcular

Bisikletle dünya ya da Türkiye turuna çıkan bisikletçi türüdür. "Bisiklet ve özgürlük" sözcükleri yan yana geldiğinde eğer bir anlam taşıyorsa bu bisikletçilerin yüzü suyu hürmetinedir. Kimi birkaç hafta kimi birkaç yıl süren uzun yolculuklara çıkar. Modern çağın dervişleridirler. İnsana, doğaya, özgürlüğe olan inancımızı tazeleyen turcular sayesinde bisiklete olan imanımız da tazelenir. "Mükemmel bir manzara"ya nazır kurulan çadırlar, kamp ateşinde pişirilen yemekler, uçsuz bucaksız bir ıssızlığa doğru serkeş pedallamalar... Severim uzun turcuları. Bisiklet camiasındaki en romantik kadınlar ve adamlardır. Özenilesi bir iş yaptıklarının farkında oldukları için de çok naiftirler. Proje olsun, televizyona gazeteye çıkarım ve meşhur olurum kafasıyla tura çıkanlarından bi cacık olmaz. Sessiz sedasız, dünyayı dolaşanları vardır, candır. Onları takip edeceksiniz. Peki neden? Çünkü onların tecrübelerinde hiçbir zaman "A markalı çadır çok güzeldir, hemen alın!" pazarlamacılığı olmaz. Zaten derecesiz, su katılmamış bir samimiyetten başka pazarlayacak bir şeyleri de yoktur. Haydi ama bayanlar ve beyler, gerçekçi olalım lütfen. Kahrolası işlerimizden istifa ettikten hemen sonra selenin üzerine atlayarak Türkiye'nin bir ucundan öteki ucuna doğru uzun ve rotasız bir tura çıkmayı hepimiz hayal ediyoruz. Ama sadece hayal ediyoruz tabiî. Harekete geçmeye cesaretimiz olsaydı Türkiye yolları turcudan geçilmezdi.

15.Fixieciler

Nev-i şahsına münhasır bir bisikletçi türüdür. Her çeşit bisikletçiye az biraz benzese de hiçbirine tam olarak benzemez. İlginç bir tiptir. Şehir içi trafikte bile freni ve vitesi olmayan bir bisikleti kullanabilecek miktarda aklı beyni peynir ekmekle yemiş olanları vardır. "Ayyy büyük şehirde bisiklet kullanmak çok tehlikeli cınım." familyasından türemiş bilinç yoksunu asalak sürüsünü aşağılamaya dahi tenezzül etmezler. Mazoşist manyaklardır, vitessiz frensiz bir makine ile kendilerini yokuşlara vurarak dehşetengiz acılar çekerler ve bundan kesinlikle zevk alırlar. Bisiklet üzerinde yapabilecekleri şeyler insan hayal gücünün sınırlarını aşar. Türkiye'de tam zamanlı olarak frensiz fixiecilik yapan kişi sayısı bir elin parmaklarını çok nadir geçer. Genellikle show amaçlı, evinin ya da işyerinin duvarlarını süslemek amacıyla dekor amaçlı fixie toplayanlar çoğunluktadır. Bisikletçilerin bu cinsi üzerine bir kitap hazırlamaktayım. En kısa zamanda "boksatarlar" listesine birinci sıradan gireceğine inanıyorum. Okumazsınız muhtemelen. Siz yine de pek şeetmeyin yâni!

SONUÇ

Benim bu yazıda işlediğim konu başlıklarına uymayan bisikletçi türleri de illa ki vardır. Sizler de o bisikletçi türlerini kendinize göre tasnif edin. Yazının altına yorum atın. İsterseniz etmeyin. Keyfiniz bilir. Yazarsanız, okurum tabii ki.