Fixed gear bir bisiklet ile 100+ bir tur düzenlenebilir mi? Kafamda bu deli soruyla yaklaşık olarak bir yıl fixieyle dolaştım. Bunu nasıl yapabileceğim üzerine etraflıca düşündüm. Bedenimin buna hazır olup olmadığı konusunda şüphelerim vardı. Fixed gear bisikletlerle uzun uzun turların, yarışların yapıldığı dönemler yaklaşık olarak yüz yıl önce sona ermişti. Çağdışı bir kafa yapısına sahip olduğum kesin. Fakat bedenim de kafam kadar çağdışı mıydı? Onu anlamak için öncelikle yol bisikletim ile uzun bir tur yapmam gerekiyordu. Yaptım. Yol bisikletim ile 200+ birkaç tur yaptıktan sonra bedenimin buna hazır olduğuna kesin kanaat getirdim.
Bu yılki 15 tatilde İzmir'in yağmurlu olmasından da güç alarak şehir içindeki ulaşım maceralarımda her türlü zor şarta karşı benimle birlikte mukavemet eden sevgili fixed gear bisikletim Revolver ile ilk gran fondomu yapmaya karar verdim. Bu amacımı gerçekleştirmek için pek çok rota çalışması yaptım. Çeşitli rota çalışmaları yaptıktan sonra bunun çok zor olmayacağını düşünüyordum. Oysa kazın ayağı öyle değilmiş. Bu sefer evdeki hesap çarşıya uymadı. Bütün hesaplamalarımı yükseklik bakımından en uygun rota üzerine yapmıştım. Tırmanması en az olan yoldan gidecektim ve 100+ kilometreyi tamamlayacaktım.
Yağmur için hazırlıklı gelmiştim. Yağmurlu havalarda bisiklet sürdüğümde yaşadığım en büyük sorun arka tekerden sıçrayan çamur olurdu. Uzun bir çamurluk ile bu sorunu çözdüm. Ama fırtına bütün rota planlarımı altüst etti. Bakınız rüzgâr demiyorum. Rüzgâr çok başka bir şey. Bir anlamda İzmir'in alamet-i farikasıdır rüzgâr. İzmirli bisikletçiler için rüzgâr olağan bir doğa olayı. Alıştık gari! Rüzgârsız günü o kadar az ki İzmir'in, biz de bütün tur planlarımızı turun başından sonuna kadar kafa rüzgârıyla mücadele edecekmiş gibi planlamaya özen gösteriyoruz. Rüzgârı da hesaplamıştım; fakat bu bir rüzgar değildi, fırtınaydı! Anladım ki Antalya'daki hortumun esintisi İzmir'de fırtına yaratmış!
Otobüsten indiğim anda nasıl bir cehennem azabı ile karşı karşıya olduğumu anladım. O anda gran fondo hesaplarım suya düştü. Rüzgârın estiği yönü gördükten sonra eve bisikletle sağ salim ulaşabilmenin bile büyük bir başarı olacağına kanaat getirerek eve en kısa rotadan ulaşmaya karar verdim. En kısa yol ise tırmanması en fazla olan yoldu. Yapacak bir şey yoktu artık. 60 kilometre kafa fırtınasına karşı savaşarak sağ salim eve ulaşacaktım. Eve gidip karnımı doyurup temizlenip paklandıktan sonra, eğer hâlâ kendimde pedal basacak güç bulabilirsem kuru ve temiz kıyafetler ile kilometreyi 100'e tamamlayacaktım.
Menderes-Gümüldür yolundaki Ovacık'a tırmanan yokuşun başına kadar geçen 40 kilometrede herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Yine kafadan esen fırtınaya karşı mukavemet ediyordum; fakat yine de direniyordum. Yokuşun başına geldiğimde ise hem eğim hem de fırtına ile mücadele etmem gerektiğini anladım. En azından dağların fırtınayı bir miktar azaltacağını düşünmüştüm. Öyle olmadı. O notaya kadar yer yer rüzgârı yandan yiyerek yol aldığım fırtına yokuşa geldiğimde yolun tam karşısından esmeye başlamıştı. Fixieciliğin altın kurallarından biri olan "duruma göre konum al" anlayışına uyarak duruma göre konum aldım. Tehlikeli ama etkili bir rampa çıkma yöntemi olan yolda S çizme taktiğini izleyecektim. Yolun sakin olmasından yararlandım. S çize çize yokuşu emniyetle tamamladım.
İşin en zor kısmı buradan sonrasında başlıyordu. Fren tertibatı olmayan bir bisiklet ile 380 metreden deniz seviyesine kadar inen, eğimi yer yer %9'lara varan bir yokuşu inecektim. Bu noktada korktuğum başıma gelmedi. Hattâ hattâ yokuş aşağı inerken bile beni pedal basmak zorunda bırakan bir fırtına sayesinde hiç skid yapmadan yokuştan aşağı inmeyi başardım. Sadece yanal rüzgârlarda bisikleti tek çizgi üzerinde tutmak çok zor oldu. Yer yer çizgimi kaybettim. Gidon hakimiyeti konusundaki psikopatolojik takıntım yüzünden bu konuda da büyük bir sorun yaşamadım. Fixiede pedal hakimiyeti ve gidon hakimiyeti her şeydir. Fixiede bu ikisinin hakimiyetini yitiren her şeyini yitirir.
Yokuşu indikten sonra hızla eve gittim. Karnımı doyurdum. Fırtına daha da şiddetlenmişti; fakat bu beni yıldırmadı. Turun kalan kısmını eğlenceli bir sahil gezintisi formatında tamamladım. Denizler tanrısı Poseidon'u her kim kızdırdıysa artık ortalığı fırtına ve dalgalar mahvetmişti. Özdere sahil yolundaki dalgalar yer yer bisiklet yoluna kadar ulaşmaya başlamıştı. Manzaranın seyrine daldım. İç Anadolu'da mahrum kaldığım deniz kokusunu denizden esen rüzgâr sayesinde derin derin içime çektim. Gönül rahatlığı içinde 100+ turu tamamladım.
Neymiş? Fixed gear bir bisiklet ile 100+ bir tur yapılabiliyormuş. Tüm olumsuzluklara rağmen yılmadan, pes etmeden bir fixie uzun turu yapmak da mümkünmüş. Bir sonraki hedef 150+ bir tur yapabilmek!!! Haydi bakalım, hayırlısı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder